Nitelikli bir okur olmak,okuduğum şeyi olduğu gibi kabul etmemek,kendi düşüncelerimi belirtebilmek,kendimce kitabın içinde yer alan tezatları farkedebilmek,okuduğum satırların beni daha önce okuduğum başka satırlara götürmesi tüm okurlar gibi benim de en büyük isteğim.Bu anlamda geride bıraktığımız seneden beri bir takım basit girişimlerim oldu.Okumak üzerine yazılan kitapları okumak ve okumak üzerine canlı yayınlar dinlemek bu girişimlerimden bazıları.
Son dönemde özellikle kitabı yavaş yavaş,bir yarıştaymış gibi koşturmadan okumaya dikkat ediyorum.Günde kaç sayfa ya da kaç dakika okuduğumu çok önemsemiyorum.Okumadığım gün karanlıklara boğulmuşum gibi hissetmiyorum.Kitaplara gömülüp aslî ve şahsî işlerimi aksatmamaya,dünya işlerine dalıp kitaplarımı sahipsiz bırakmamaya çalışarak orta bir yol bulmaya çalışıyorum.
Kitaba gelecek olursam,#schopenhauer ın sert bir dili var.Kimseden çekinmeden ve hatta hakaret içeren kelimelerle eleştirilerde bulunmuş.Para için yazan insanların,düşüncelerini eğip bürekek uzatarak yazmalarından şikayet etmiş ve bu tarz kitapları derhal fırlatıp atmayı tavsiye etmiş.Fakat bazı yerlerde bu söylediğini kendisi de yapmış.Mesela,eski kitapların daha değerli olduğundan,isimsiz yazı yazılmaması gerektiğinden,yazarken sade bir dil kullanılması gerektiğinden,yazarken başkalarının değil kendi düşüncelerinin önemli olduğundan bahsederken bu tekrarlara düşmüş.Çeviri veya yayınevi sıkıntısı da olabilir tabi.Fakat bunların dışında kişiyi nitelikli okur olmaya yöneltecek güzel tespitleri de var.