Öldü sanılıp gömülen ve toprağın altında, tabutunun içinde uyanıp, çığlıklar atarak kendini paralayan ve tabutun kenarlarını yumruklayan kişilere benzetiyordu kendini. Ama yukarıda kendisini duyan yoktu.
İnsanlar hafif adımlarıyla toprağın üzerinde geziniyor ve KENDİ SESİ YALNIZLIĞININ İÇİNDE BOĞULUP GİDİYORDU.
"Tek en önemli an vardır, bu da içinde bulunduğumuz andır, içinde sadece biz hüküm süreceğimiz içindir ki en önemli andır bu.En önemli kişi de o an kiminle birlikteyseniz odur, çünkü hiç kimse kimlerle işi olacağını önceden bilmez. En önemli şey ise iyilik yapmaktır, zira insan bu dünyaya yalnızca bunun için gönderilmiştir."
"Sen, beni asla tanımayan, bir su birikintisinin yanından geçercesine yanımdan geçip giden, bir taşa basarcasına üstüme basan, hep, ama hep yoluna devam eden ve beni sonsuz bir bekleyiş içerisinde bırakan sen,
kimsin ki benim için?”
Yetişkinlere; pembe tuğladan bir ev gördüm, pencerelerinde sardunya çiçekleri, çatısında güvercinler vardı, deseniz o evi bir türlü hayal edemezler. Fakat yüz bin franklık bir ev gördüm, derseniz; "Ay ne güzel ev!" Diye çığlık atarlar.
Yanımda olmanı istiyorum diyemediğim için, bu yağmur içimi ıslatıyor, dediğimi nasıl anlamaz? Düpedüz, 'sarıl bana' dedikten sonra, sarılmanın ne anlamı kalır!