Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Pol Gara Yeşim Firûzan

Pol Gara Yeşim Firûzan
@Polgara
Kabalıktan, nezâketsizlikten, gizli-açık düşmanlıktan, terstürs konuşmalardan, zorbalıktan hoşlanmıyorum! Böyle davranacaklar lütfen beni takip etmesin ve hatta engellesin! Arkadaşlıkla, insanca gelen hoşgeldi, sefâlar getirdi :)
Betül
19.05 treniyle de Cambridge'e avdet ettik. Akşam yemeğinde son iki günümüzün muhâsebesini yaptıktan sonra çaylarımızı içerken aramızda şöyle bir konuşma geçti: -Betül'üm; memnun musun? -Allah râzı Olsun Vedat'ım! Nasıl memnun olmam? Sen hârikulâde ince düşünceli ve dürüst bir dostsun. Senin yanında kendimi hem emniyette hem de huzurlu hissediyorum. -İnşâAllah hep böyle olursun bir tânem. Şu ya da bu şekilde kocalarını devamlı tenkid ve ithâm eden, zâhiren kendilerini huzursuz gösteren öyle kadınlar vardır ki boşandıklarında ya da kocaları öldüğünde aslında onca yıl kocalarının kendileri için nasıl bir emniyet ve huzur desteği sağlamış olduklarını birdenbire idrâk ederler. Ama, iş işten geçmiş olur. Çoğu sefer hoşgörü ve tahammülle karşılamaları gereken ve sebeplerini tahlil edemedikleri ya da vehimlerinin gözlerinde büyüttüğü birkaç husus yüzünden kendilerine de, kocalarına da (etraflarına da...) dünyâyı zehir etmiş olmakla kalırlar. -Aman Rabb'im beni bu kâbil nankörlüklerden muhâfaza Etsin Vedat'ım! -Bu davranış biçimlerini ille nankörlük diye vasıflandırmakta doğru olmaz. Bu, hastalıkların tevlîd ettiği mîzac değişikliklerinden de, ...
Sayfa 148 - Kubbealtı NeşriyâtıKitabı okudu
Reklam
Rûhan
O da bitkindi. Yüzüme bakmaya cesâret etmeksizin: "Evet bir tânem; ama sen bana öylesine tutkundun ki ve ben de sana birdenbire öylesine tutuldum ki! Söyle! Şimdiye kadar yaptıklarımdan farklı ne yapabilirdim?" Bu soru birdenbire aklımı başıma getirdi. Rûhan'ın bu yüzden kendisini suçlu görmesine tahammül ve müsaade edemezdim. Sandalyemi onun yanına çektim. Başını muhabbetle yüzüme doğru çevirdim, o güzel elâ gözlerinden yaşlar boşanıyordu. Birden başını omuzuma dayadı. Elini tutup muhabbetle dudaklarıma götürdüm. "-Bir tânem. Ne ben sana karşı şimdiye kadar ki davranışımdan farklı bir davranış sergileyebilirdim ve ne de sen bana karşı şimdiye kadar ki davranışından farklı bir davranış sergileyebilirdin. Bütün bunların Cenâb-ı Hakk'ın ezel Hükmüne uygun olarak vukû bulmakta olduğuna sen de benim kadar samimiyetle inanıyorsun. Rabb'imiz bize öylesine güzel, öylesine güçlü bir aşk yaşattı ve yaşatıyor ki buna lâyıkı vechile hamd etmemiz ve başımıza gelenlerden yüksünmememiz gerekir. Artık anladım. Kafama dank etti: bizim evlenmemiz mümkün değil. Ama unutma bir tânem! Bizi ayırsalar bile, bizi yaşadıklarımızın hâtırâsından kimse koparamaz ve bu aşkı da ne olursa olsun kimse söndüremez!" dedim. Rûhan: "-Yüksel'im hem kahroluyorum, hem de mes'ûdum. Bu ne biçim duygu Yâ Rabbî. Bir tânem sen bana Allah'ın ne büyük Lutfu oldun" dedi ve ...
Sayfa 78 - Kubbealtı NeşriyâtıKitabı okudu
15. Bölüm
Sevgili Dost. Solmayan heyecânı nerede aramalıyız? Yalnız bağırarak değil, kısık bir sesle bile duyacağımız heyecanı. Kulağıma öyle bir kelime fısıldamalısın ki, o kelime once beni, sonra bütün yeryüzünü aydınlatsın. Aydınlatsın ki, havâi fişekler yerini güneşe bıraksın... Sevgili Dost, "Bana öyle bir kelime söyle ki hiç eksilmesin..."
Sayfa 56 - Şule YayınlarıKitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Ah vefâ!.. Acaba "İnsan" denince hatırlanıyor muyuz?
Sevgili Dost, Öldükten sonra hatırlayacak mısın beni? Neler hatırlatacak ve nasıl hatırlayacaksın? Bir yıl sonra aklına gelecek miyim? Ya beş yıl sonra? Montana'nın Choteau Kasabası yerlilerinden 75 yaşındaki Billy Miller, on yıldır her sabah 11'de şehre iner, atını hep aynı yere bağlar, bütün gününü arkadaşlarıyla geçirdikten sonra, güneş batarken evine dönermiş. Günün birinde adamcağız ölmüş, atı da çiftlik arazisinde serbest bırakılmış. Miller'in ölümünün ertesi günü saat 11'e doğru atın şehrin yolunu tuttuğu görülmüş. Saat tam 11'de her zaman bağlandığı yere gelen at, bütün gün orada beklemiş ve gün batarken de çiftliğe geri dönmüş. At,bu günlük programını ölünceye kadar tekrarlamış. Ah vefâ! İnsan türünün en önemli özelliklerinden biriydin sen. Acaba türümüzün başka hangi özelliklerini kaybettik, acaba hangi özelliklerini taşıyoruz; bir at daha göndersen. Bu sabah kuş sesleriyle uyanıyorum. Acaba "İnsan" denince hatırlanıyor muyuz?
Sayfa 47 - Şule YayınlarıKitabı okudu
11. Bölüm
Sevgili Dost. Mektubun gelmedi. Bu sana yazmamı engellemiyor. Asıl mektup gelmediğinde yazılmalı. Çünkü yazmamakta bir mektuptur, yazılandan daha güçlü satırlar içeren. Susmak ve konuşmak yerini bulduğunda ortaya çıkar melodi. Piyanonun tuşları, yanyana durdukları halde susmayı bildiklerinden dinletiyorlar kendilerini...
Sayfa 43 - Şule YayınlarıKitabı okudu
Reklam
22. Bölüm
Son yıllarda gördüklerimiz bizde bir şeyi kırdı. Bu şey, insanın güvenidir; o güven ki insanlığın dilini konuştuk mu, bir başkasından insanca karşılık göreceğimize inandırırdı bizi. Gözlerimizin önünde yalan söylediler, insanı küçülttüler, öldürdüler, sürdüler, işkencelere soktular. Ve hiçbir sefer bunu yapanları yaptıklarının kötü olduğuna inandırmak mümkün olmadı. Çünkü kendilerinden emindiler. İnsanlar arasında sürüp giden uzun diyalog bitti." A. Ali Ural / Posta Kutusundaki Mızıka S:68-69
Sayfa 77 - Şule YayınlarıKitabı okudu
SÖZÜN NİHÂYETİ VE SEVDÂNIN BİDÂYETİ
Yatağa giriyor. Yorganı başına çekiyor. Yaşanan mekâna ve zamâna verilen bu ehemmiyetten kurtulmalı. Dışarıda olup bitenlerden sıyrılmalı. Varsın eski şehir bütün çarşıları ile yerlere yeksân olsun, varsın bütün dutlar kesilsin. Onu bunca yıl koşturan, içini fırtınalarla doldurup enginlere salan hırs, bu dış görünüşten kaynaklanmıyor mu?
Sayfa 88 - Dergah Yayınları, HikâyeKitabı okudu
SÖZÜN NİHÂYETİ VE SEVDÂNIN BİDÂYETİ
Bu garip yolculuğa neden çıktı? Ne arayıp duruyor bu ölü şehirde? -Seninle harama batmamış bir beldeye hicret edelim demişti Süheylâ. Harama batmamış bir belde. Hicret. O gece, o yıldızı kayar gördüğü geceden sonra başlamıştı her şey... Yâni, eşyânın mekânın ve zamânın mânâsını kaybetmesi. Artık gamsız bir salınışla, kravatını savura
Sayfa 84 - Dergah Yayınları, HikâyeKitabı okudu
Telâşın Mânidâr
Engin bir sigara yakıyor. Aslında karanlığa bakmaktadır. Tam bu sırada -onların- masasından bir kadın da Engin'e bakmaktadır. Bir gazetesi olduğunu söyleyen, her şeyi bir kenara bırakıp Engin'in gözlerinin içine bakan zât, bu kısa süren kritik ânı yakalıyor. Dudaklarının ince kıvrımlarla bükülüp, bir garip tebessüme kaymasını engellemiyor.
Sayfa 69 - Dergah Yayınları, HikâyeKitabı okudu
Aşk
Cihânı hiçe satmaktır! Adı aşk... Döküp varlığı, gitmektir! Adı aşk... Elinde sükkeri, ayruğa sunup Ağuyu kendi yutmaktır! Adı aşk... Belâ yağmur gibi gökten yağarsa Bâşını âna tutmaktır! Adı aşk... Bu âlem, sanki oddan bir denizdir Âna kendini atmaktır! Adı aşk... Var Eşrefoğlu Rumî, bil hakikat Vücûdu fâni etmektir! Adı aşk... Eşrefoğlu Rumi
Sayfa 49 - Dergah Yayınları, HikâyeKitabı okudu
Reklam
Yürüyen Hüküm
Kimin hükmü yürüyor? Ney ve tamburun, fırça ile ve tezhibin, kemanların, çizgilerin, bestelerin hükmü değil herhalde. Bunlar yürüyen hükmün geçtiği mekânları süslüyor, zarif esintiler, âhenkli görüntüler sağlıyor. Göl kenarında bir otel yapılıyor, kurt-kuş, börtü-böcek pılını-pırtısını yüklenip kaçıyor. Duru suya katran karışıyor, balıkların
Sayfa 37 - Dergah Yayınları, HikâyeKitabı okudu
Dilencinin Böylesi
Olay Kanada'da geçiyor... Eh yâni! Sabaha kadar da burada duracak değildim ya! İstemeye istemeye dükkânı terkettim. Otele kadar olan beşyüz metrelik uzaklık gözümde büyüyordu. Henüz bir yirmi otuz metre kadar yürümüştüm ki geniş kaldırımın yol tarafındaki bir kanapenin üzerinde simsiyah sakallı, dilenci kılıklı biri dikkatimi çekti. Bütün
Sayfa 94 - Kubbealtı NeşriyatıKitabı okudu
Önsöz'den
Bundan ötürü muhterem okuyuculardan, bunları, yalnızca "muhayyel fantastik hikâyeler" gibi telakkî ederek okumalarını istirhâm ediyorum. Bu, onların da benim de fuzûlî yere yorulup üzülmemizi önleyecek Rahmânî bir tedbir olacaktır. Ahmet Hâşim'den nakledildiğine göre, zâten: "Şiirde mânâ aramak, geceyi şenlendiren bülbülü eti için avlamaya benzer..."
Sayfa 7 - Kubbealtı NeşriyatıKitabı okudu
"-Ben dragonuma asla böylesi bir acı vermezdim " dedim. "-Buna rağmen bana ve arkadaşın Ryko'ya acı yüklüyorsun ama" dedi... "-Asla yapmam demek, dile kolaydır Eona. Ancak sen zaten bir çizgiyi aştın, istediğini elde etme telâşı içinde bunu görmedin bile..."
Sayfa 385 - Artemis Yayınları, 651 sayfaKitabı okudu
HÂTIRÂ Hicranla sönen demleri yâd ettiren âhın, (2) Rûhumda yanar hasreti hâlâ o sabâhın!.. Ben; sende açan, bir çiçek olsam ne olurdu?.. En tatlı ve en hisli şiirler duyulurdu!.. Bilsen, ne tehassüsle açar sende çiçekler, Hayran sana rûhum gibi, göklerde felekler!.. Baştanbaşa yandıkça, tecellîlere dalsam, (Ömrüm sana kurban!..) diyerek bir nefes alsam!.. Kalbinde alevler yanan elbetde avunmaz; Hercâi gönüller gibi: daldan dala konmaz!.. (2) FA'LÜN FEİLÂTÜN FEİLÂTÜN FEİLÂTÜN
1.137 öğeden 1.111 ile 1.125 arasındakiler gösteriliyor.