yaşamak dediğin nedir ki? Kaynakla birbirine tutturulmuş ayrılık halkalarından biri zincirdir. Insan dediğinde kimi demircidir ,kimi bakırcıdır ,kimi de kuyumcu. Bu tür ayrımlar eninde sonunda kaçınılmaz olur; karşılaştıkça da
katlanmaktan başka çıkar yol yoktur.
Bugün için Türkçeyi iyi kullanan, onun gücünü ve olanaklarını iyi değerlendiren yazarlardan biri olduğumu düşünüyorum.Kim bilir belki de bu, büyükbabam, büyükannem ,dadım ve dillerine ağır mühür vurulmuş herkes adına konuşmak isteğindendir.
Bir gün büyüdüğünde ezmesinler istiyorsan yavrunu, önce sen üzme, sen ezme. Senin değer verdiğine tüm dünya değer verir ve seni doyuramadığını doyuramaz insanlık bir araya gelse.
O göğün altındaki insanlar da birbirine çok benziyorlardı; her yerde, yeryüzünün dört bir yöresinde, birbirlerinin varligindan habersiz, aralarından nefret ve yalan duvarları girmiş ama yine de birbirinin aynı olan; düşünme hiçbir zaman öğrendikleri halde, bir gün dünyayı altüst edebilecek gücü yüreklerinde, içlerinde kaslarında biriktirmekte olan 100 milyonlarca insan yaşıyordu.
Üretimin sürdürülmesi ama ürünlerin dağıtılmaması gerekiyordu. Uygulamada bunu gerçekleştirmenin tek yolu da savaşın sürekli kılınmasıydı.
Savaşı nasıl yaptığı yok etmektir; ama ille de insanları yok etmesi gerekmez insan emeğinin ürünlerini de yok eder.
Geleceğe ya da geçmişe, düşüncenin özgür olduğu, insanların birbirinden farklı oldukları ve yapayalnız yaşamdıkları bir zamana; gerçeği var oldu ve yapılanın yok edilemeyeceği bir zamana:
Tek düzen çağından,yalnızlık çağından,Büyük Birader çağından, çift düşün çağından selamlar!!
Çok yorgunum ama uyumak istemiyorum .Yapacağım çok şey var ,hayatımın sonsuza dek süreceğini sandığım günlerde hep ertelediğim şeyler bunlar, sonra hayatın yaşamaya değmeyeceğini inanmaya başlayınca da unuttuğum.
İnsanlar ancak koşullar buna el verdiginde delirme lüksüne sahiptirler.
İnsanların mutluluk olasılığı ne kadar yükselirse mutsuzlukları da o kadar artıyor.