Hep senin için yazdıklarım aklıma geliyor. Ben ne hayvan herifim, senin için ne kadar az yazmışım. Daha doğrusu yazdıklarımın hepsinde senin ellerin var. Fakat sana dair yazdıklarım az. Bu belki sana dair yazmakla kendime dair yazmanın aynı şey olmasından geliyor, ben kendime dair az yazmışım.
Karıcığım, anneciğim, sevgilim, çocuğum, ablam ve küçük kardeşim. Sana hasretim. Geberiyorum senin için. Büyük adamım ve kusurları bile harikulade kadınım benim.
Beni pazartesi günü belki lüzumundan fazla sinirli buldun. Ne yapayım, öyleydim. Çünkü sen lüzumundan fazla güzeldin. Ben senden uzakken senin lüzumundan fazla fazla güzelleşmene tahammül edemiyorum.
Ne zaman kavuşacağız? Bir masanın etrafında oturacağız. Bir yatakta yatacağız, yan yana dolaşacağız. Ben sana güzel yemekler pişirip, harikulade romanları ne zaman yazacağım.
Artık çıkar beni burdan, karıcığım.
Üç gecedir rüyamdasın. Acaba ben senin hiç rüyana giriyor muyum? Girsem herhalde duyardım. Bu kadar güzel bir gezinti yapıp farkında olmamam kabil değil.
Ne fena, demek, ben senin rüyana hiç girmiyorum. Çok bedbahtım karıcığım.
Oyunda kaybeden aşkta kazanırmış. Beni seviyorsun, ama yalnız çocuğun, baban, arkadaşın, ağabeyin, gibi değil hatta kocan gibi de değil, aşığın gibi de beni seviyorsun, değil mi?