"Neresi sıla bize neresi gurbet
Yollar bize memleket"
Çok sevdiğim bir şarkı sözüdür.
Alıntı ile çapraz okuyunca, yalnızlığın da bir yol olduğu hissine kapıldım. Yurdu insanı çağırır. Çağırmanın bir lisanı da yollardır. Bazen bu lisan o kadar tatlı olur ki yurdu unutturur. İnsan sadece yola meftun olur.
Bizimkisi de sayıklama işte.
Necip Fazılın istanbulu bir kadına benzetmesini düşünürüm hep. Kadını konu alan kaç şiiri var ki, İstanbulu kadına benzetmiş. Kadın demek ki hayatın bir yerlerinde hep gizli kalmış. Arapçada mesela şehir müennes geliyor. Mekke mesela "şehirlerin anası"...
Paris’in bir köprüsü üzerinde bir satıcı, bağırıyor, dil döküyor, sattığı nesnenin eşsiz güzelliklerini anlatıyor. Başına toplananlar merakla bekliyorlar: nedir acaba o adamın sattığı? En sonunda söylüyor: “Size güneşi, her gün gözlerinizin önünde duran, ama sizin bakmadığınız, güzelliğini göremediğiniz güneşi satıyorum. Bakın! bakın! sizin bütün hulyalarınızdan güzel değil mi?” Dinleyenlerin çoğu omuzlarını silkip gidiyor, ancak bir iki kişi: “Sahi! ne de güzelmiş!” diyorlar.
Eternity and A Day isimli bir Yunan filminde de, vatanına dönen bir şair, bir vatan destanı yazabilmek için halktan kelimeler satın alıyordu. Metaforik bir anlatım. Notunuzu görünce birden oraya gidiverdi aklım.