Yeryüzü insanın ne kadar kötülüğü varsa ortaya döktüğü, acının dinmediği, kanın, gözyaşının eksik olmadığı imtihan yeri. Gökler de bir o kadar sakin, masum ve huzur dolu. Belli ki sakinleri kavgadan uzak yaşıyorlar. Yeryüzü ne kadar dünyevi ise gökyüzü o kadar uhrevi.
Durmadan bir yoldan söz ettin
suyum ben, adımı unutmadım,
dolanıp, bir gün yanına düştüğüm
bir dağdan söz ettim;
dünyanın işine karışmadım,
beni avutmaz dünya, beni tutmaz da,
dolanıp içinde kirinin
yine temiz geldim.
Vazgeçebilme hürriyeti. Bu hürriyete pek az sahip olduğumuzdan tuttuğumuzu bırakamıyor, bulunduğumuz yere yapışıyor, yürüyüp gidemiyoruz. Seni ne eksik bırakıyorsa, sen de onu bırak.
Resulullah evi süpürür, deveyi bağlar ve yemini verirdi. Hizmetçiyle birlikte yemek yer ve onunla birlikte hamur yoğururdu. Pazardan aldığı malları da bizzat kendi taşırdı.
"Resulullah'ın Medine'ye ayak bastığı gün onun hürmetine herşey nasıl aydınlanmışsa, onun vefat ettiği gün de cihan üzüntüden siyaha bürünmüştü" Enes ve Ebû Said el Hudri (ra)
Hz Peygamber vefat ederken geride ne bir dinar, ne bir dirhem, ne bir köle, ne de bir cariye bırakmıştı. Sadece beyaz katırı, silah ve ve sadakaya tahsis ettiği arazi parçası vardı.
"Söz nurani bile olsa vefasızdır, fanidir;sen onu terk etmesen bile o seni bırakır. Nuranilikten de geç, nûr ol... taki ne terkeden ve ne terkedilen kalsın... "
Mevcut yerel, bölgesel ve ulusal şartlar İsrail'in her gün tanık olduğumuz despotluk ve zorbalıpına katkı sağlamıştır. Bu şartların başında
* Filistinlilerin teslimiyeti
*Arapların acizliği
*Müslümanların zaafı ve güçsüzlüğü
*Amerika'nın mutlak desteği ve dünyanın sessizliği gelmektedir.
Kendi yorumum ise şartların birkaçının değiştiği yönündedir. Filistin teslim olmayı kabul etmiyor dünya ise sessizliği bırakıp bir dönüşümün eşiğine varmış bulunmakta, küresel vicdanı harekete geçirmiştir.