Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

KızılOk

İbn Haldun hadisten yola çıkarak tarih felsefesi kuruyor, metodoloji geliştiriyor. Matematik, geometri, fizikle, astronomiyle ilişkisinin yoğun olması, hep ibadetlerle ilgili. Yani sorun, kitlelerin eğitimi değil, şahsiyetlerin yetiştirilmesi. Müslüman şahsiyetin o iki eksen üzerinden olgunlaştırılması. Dikey eksende, enfüs'te, içine doğru yolculuk yaptırılması, iç dünyasını zenginleştirmesi, derinleştirmesi. Dolayısıyla âfâk'ta da onun dışa yansımalarının hayata geçirilmesi. İlk önce kendisiyle haşır neşir olması.
Reklam
İnsan içinde birikenleri, gönlünden geçenleri dökecek birini bulamaz kimi zaman. Bazen sert kabuklarında şefkati taşıyan bir ağaç, öylece akıp ruhunu temizleyen bir ırmak ya da taze başlangıçları müjdeleyen bir yoldur onu dinleyen. Ya da köyünün toprağıdır sadece...
Kim demiş savaş insanları katı yürekli, bayağı, açgözlü, değersiz yapar diye? Doğru değil. Savaş insanoğlunu çizmeleri altında kırk yıl ezse de, yağmalayıp yaksa, yıksa, öldürse de başını gene eğmez, değerini düşürüp ayaklar altına almaz. (Gazze'yi anlatan bir alıntı.)
Sayfa 108 - KetebeKitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"İyilik, yolda bulunan, gökten düşen bir şey değildir, insan insandan göre göre öğrenir iyiliği."
Sayfa 71 - KetebeKitabı okudu
Şimdi Batı'da bilim ve teknolojide ilerleme var. Müslüman toplumlara baktığımızda onlarla karşılaştırılmayack kadar berbat bir durum var. Mesele bu mudur? Hayır, bu olamaz. Mesele bu olamaz çünkü bilim, teknoloji dediğimiz şey, niceliklerle ilgili bir şey, nitelik değil. Bu, niteliğin yitirilmesi ve niceliğin hükümranlığını ilan etmesidir. Araçların amaçların önüne geçmesi ve insanıın araçların kölesine dönüşmesidir. Bir düğmeye basarak bütün insanlığı yok edecek silahlar geliştiren bir uygarlık uygar değil barbardır. Yaşanan da ilerleme değil, düşüştür, insanın canavarlaşması. #Gaza is free
Sayfa 41 - NesilKitabı okudu
Reklam
İnsan ölünce neden salalar verilir? Bebek doğduğunda neden ağlamayı bilir? Doğduğu yer anne karnından daha ferah fakat, O bebeği ağlatan nedir? Dünyaya geldiği ilk anda sesini yükseltir, Bundan sonra yaşayacağı sıkıntıları sanki bilir.
Sayfa 114Kitabı okudu
HUBB: Bu sevgide, seven, sevgisini öteki bütün yollardan arındırıp kurtarır ve sadece Allah'ın Yoluna bağlar. İşte seven, bu arınmayı gerçekleştirdiği, yani çeşitli yollarla yaratıcıya koşulan ortakların neden olduğu karamalardan sevgisini kurtardığı zaman, bu, halis sevgi olduğundan ve arınmışlığından ötürü, "hubb" (sevgi) diye adlandırılır. Aynı şekilde, içindeki pislikler dibine çöksün, saflaşsın ve berraklaşsın diye, bulanık bir suyun konulduğu kaba da "el-Hubb" denir. Yaratıklardaki sevgi de böyledir. Bu sevgi, Sübhân olan yaratıcıya bağlanır ve müşriklerin ilâhlık konusunda Allah'a koştukları ortaklar olan eşlerden Allah için kurtulursa, işte o zaman, bu durum "hubb" (sevgi) diye adlandırılır.
Bu dünya bir gelindir, yeşil kızıl donanmış Kişi yeni geline bakar bakar doyamaz. (Yunus Emre)
"Nasıl ki, hikaye edilir: Bülbül aşık olduğu gülün nasıl açıldığı anı merak eder, mutlaka görmek istermiş. Sabaha kadar gülün başında bekler, goncadan gözünü ayırmazmış. Gül bir türlü açmak bilmezmiş, uykusunu koğar, gözünü oğuşturur, uyuyamazmış bülbül. Sabaha kadar sürermiş macera. Şafak sökerken bir an için dalan bülbül, hemen silkinir, güle bakarmış ama ne çare! Gül, bülbülün daldığı o kısacık anda açılmış bile! Böylece gülün açıldığı anı göremeyen bülbül, dövünmeye başlarmış. Evet gül, bir anda açılır ama, o anın gelmesi için, kapalı goncanın içinde farketmediğimiz bir kımıldanış, bir gelişme, hummalı bir faaliyet vardır. O bir anlık açılış, o uzun ve saklı hazırlığın kaçınılmaz uzantısıdır.
Reklam
Savcı: Müdür Bey, radyoyu aç da şu kısa haberleri dinleyelim!. Müdür: Aman Savcı Bey, bu saatte hangi haberi merak edersin ki? Savcı: Aslında merak ettiğim haber de yok ya! Bu işinde tadı kalmadı. Eften-püften haberler. Yok efendim yahudiler Filistinlilerin ellerini kırıyormuş da, Halepçe'de binlerce çocuk gaz bombalarıyla öldürülmüş de, falan-filan beni ilgilendirmeyen şeyler... Müdür: Sizin için bu haberlerin değeri yok mu? Yâni televizyon ekranlarında gözünüzün önünde yahudiler Müslümanların kollarını, ayaklarını kırarlarken, gaz bombalarıyla ölmüş binlerce Halepçeliyi seyrederken size birşeyler olmuyor mu? Savcı: Bana ne olmasını bekliyorsun ki? Herhalde bunlar için ağlamamı beklemiyorsun ya!.. Ağlayayım mı yâni? Müdür: O halde Hitler'in Yahudileri kesmesini de tabii karşılıyorsunuz; öyle mi Savcı Bey. Savcı: Saçmalama! O ayrı şey; Hitler bir canavardır. Çocuklar kesilir mi hiç? Görmüyor musun? Sonunda cezasını da buldu pis faşist. Müdür: Peki Savcı Bey, Yahudi çocukları kesilmez de Halepçe'li bebekler nasıl nasıl katliam edilir. Yoksa o bebekler, Yahudiler gibi insan evlâdı değiller mi? Adaleti temsil eden siz, nasıl yaparsınız bu ayrımı?
Sayfa 89 - BeyanKitabı okudu
'Kalp' bir tür derunî sezgi yahut basirettir. [Celâleddin] Rûmî'nin güzel ifadesiyle o, güneş ışığının huzmeleriyle beslenir ve bizim Gerçekliğin duyu-algısına açık olan cihetinden farklı cihetleriyle bağlantı kurmamızı sağlar. Kur'an'a göre kalp 'gören' bir şeydir ve layıkıyla yorumlandığı taktirde, onun verdiği haberler hiçbir zaman yanlış değildir.
Sayfa 48 - TimaşKitabı okudu
"Cenab-ı hakkı bulan, neyi kaybeder? Ve onu kaybeden, neyi kazanır." (Tarihçe-i Hayat, Risale-i Nur)
Bil ki, Allahû Teâla'yı tanımanın anahtarı, insanın kendi kendini tanımasıdır.
Sayfa 31 - Merve yayınlarıKitabı okudu
Felsefenin ruhu, özgür araştırmadır. O her türlü yetkiliden şüphe eder. Onun işlevi insan düşüncesinin eleştirisiz varsayımlarının gizlendiği yere kadar izini sürmektir. Bunu yaparken, sonunda felsefe saf aklın nihâî gerçekliğe erişmesini ya inkâr edebilir ya da dürüstçe onun bu husustaki acziyetini kabul edebilir. Buna karşılık dinin özü, imandır. Ve İman, kuş gibidir, aklın ihmal ettiği, 'izi sürülmez' yolu görülür.
Sayfa 31 - Timaş yayınlarıKitabı okudu