Osmanlı İmparatorluğu, kendi tarihine bile sahip çıkmaz. Tanzimat'a kadar okullarda Osmanlı tarihi okutulmaz. İslam tarihi okutulur. <<Kavmi Necip>> sayılan Araplara baş rol tanınır. Türk ve Türkmen deyimi, gerek Osmanlılarda, gerek Selçuklularda göçebe anlamında kullanılır. Kentlerde Türk ileri gelenleri kendilerine "rumi" derler. Osmanlı, yerleşikliğe geçen Türkmen için "Türkmenlikten çıktı" deyimini kullanır. Anadolu için Rum (Roma) ve Yunan diyarı sözleri geçerlidir. İlk kez Anadolu'ya "Türkiya" adını Haçlılar verir. Anadolu deyimi de Bizans kökenlidir. Selçuklu ve Osmanlı'nın gözünde Türk, "uygarlık dışı, yağmacı, göçebedir". Mevlana, tıpkı Danilevski gibi, "Tanrı'nın, Türkleri yıkmak için yarattığını" ileri sürer. Bu nedenle, medreselerde Türk' e hiç yer verilmez. XIX. yüzyılda yurtseverlik duygusunu geliştiren Namık Kemal dahi, "Osmanlı ümmetinin milletçe İslam, Hristiyan ve yahudiden meydana geldiğini" yazar. Millet "ulus" değil, dinsel topluluk anlamındadır. Bu tutum Türkçülük akımı gelişince, sonradan çok eleştirilir.
Prof. Afet İnan şöyle der :
"Türkler, IX. yüzyılda İslamlığı kabul ettikten sonra, özellikle Osmanlı Devleti zamanında İslam Tarihi temel alınmış, İslamdan önceki Türk tarihine önem verilmemiş ve Türklerin İslam uygarlığına katkıları belirtilmemiştir.
Sayfa 14 - Tekin Yayınevi