Allah kılı kırk yaracak titizlikle çalışan bir saat ustasıdır. O kadar dakiktir ki sayesinde her şey tam zamanında olur. Ne bir saniye erken, ne bir saniye geç. Her insan için bir aşık olma zamanı vardır; bir de ölmek zamanı.
Bir insanın bir insana ya da hayvana ya da herhangi bir şeye zarar verme ihtiyacını, bu ihtiyaca sebep olan korkuyu, öfkeyi, sapmayı çözemediğimiz sürece, bunu dönüştüremediğimiz sürece dünya bize beklediğimiz adaleti, beklediğimiz güzel görüntüleri sunamaz.
Sonuçta bu dünyadan geçip giderken geride sadece şu kalır:
Toprağa bir ağaç mı diktin, yoksa oradan ağaç mı söktün?
Hak mı yedin, hak mı dağıttın?
Gönül mi kurdun, gönüller mi yıktın?
Hayat bu kadar sade ve basittir.
Hayat, büyük aşklar, büyük zaferler ve büyük acılar değildir zaten. Hayat tuhaf ve ışık hızında çakıp giden ayrıntılarda sakladığımız hasret ve kırgınlıklarımız ile yüklü bir bohça, bir sırt çantasıdır. İçinde rüyalarımıza senaryo olacağını bilmeden biriktirdiğiniz hayallerimiz ve arzularımız...
Bazı hikayeler vardır ki, her nesilde tekrar tekrar anlatılması gerekir.
Onlar üzerinde süzüldüğümüz, maziden birer çizgidir; biz hareket ettikçe hareket eden, yine de hiç değişmeksizin , öylece yerinde duran.
.............. ve insanlar ellerini
korkmadan
düşünmeden birbirlerinin ellerini bırakarak
yıldızlara bakarak:
-- "Yaşamak ne güzel şey!"
diyecekler;
bir insan gözü gibi derin
bir salkım üzüm gibi serin bir ferah
bir rahat
bir işletilmemiş şarkı söyleyecekler...
Ben diyorum ki cehalet öldürür, ilerleme kurtarır.
Tanrı'yı ilerlemenin düşmanı ve cehaletin müttefiki olarak göstermek isteyenler, benim gözümde dinsizdir.
Kendini tanımadan, ne istediğini bilmeden ciddi ilişkilere girmek bir insanın hem kendine hem de karşısındakine yapabileceği en büyük haksızlıktır.
Çünkü ne istemediğini bilmek çok kolay, fakat ne istediğini bilmek çok güçtür.
Herkes ölünce ardında bir şeyler bırakmalı. Bir çocuk, bir kitap, bir tablo, inşa edilmiş bir ev veya duvar, yapılmış bir çift ayakkabı veya ekilmiş bir bahçe.
Elinin bir şekilde dokunduğu bir şey, öldüğünde ruhunun gideceği bir yer olsun diye; böylece insanlar ektiğin o ağaca veya çiçeğe baktığında sen orada olursun.
Ne olduğu önemli değil, dokununca onu değiştirdiğin ve ellerini çektiğinde sana benzeyeceği bir şeye dönüştürdüğün sürece.
Ben ülkemde yerdeki ekmeğe tekme atıldığını hiç görmedim. Ama yerdeki insana tekme atıldığını çok gördüm. Yerdeki ekmeklere gösterdiğimiz saygıyı birbirimize de göstereceğimiz günlerin gelmesini diliyorum.