Hayatı sırt çantasında kendisi yollarda olan,o kadar şeye rağmen kendisini hep "still unbroken" olarak tanımlayıp herkesin kaybolma dediği yolu özgürlük olarak nitelendiren bir adamım.Buraya da bi yelken açak dedim.
Kenarda bekleyen küçük kıza para verirken,çok saçma olduğunu,hiçbir anlam taşımadığını bildiği halde,yaptığı bu küçük iyiliğin karşısında,zengin bire ailede doğma şansına erişmiş olan kızının Tanrı tarafından korunacağını hissetmekten hoşlanıyordu.
Gökyüzüne bak.Gözlerinle onun içine girmeye çalış. O mavilikleri yırtmak için uğraş, ne görüyorsun? Mavi... Her zaman mavi... Değil
mi? Sonra bak ayağımızın altındaki toprağa, ne buluyorsun?
Donmuş, simsiyah bir renk ... Of! O siyah toprakları parçalayarak içeriye bak; in, in, in; ne kadar inebilmek elden gelebiliyorsa o kadar in; ne buluyorsun? O siyahlıklar içinde ne buluyorsun? Siyah ... Her zaman siyah,
değil mi? ..
İşte, öyle bir şey yazmak istiyorum ki yukarı bakılsa mavi
ve her zaman mavi; aşağı siyah, her zaman siyah ... Bir şey ki
mavi ve siyah olsun. Hasta mıyım, bilemiyorum; ama ah! o
ne yazmak istediğimi bilsem; onu şöyle karşımda resmi çıkarılmış, resim haline getirilmiş olarak görmek mümkün ol-
sa! .. İşte o vakit sanıyorum ki artık ölebilirim. Hayattan payını tamamıyla almış bir adam olarak gözlerimi kapayabilirim
Henüz vakit varken, gülüm
Paris yanıp yıkılmadan,
henüz vakit varken, gülüm,
yüreğim dalındayken henüz,
ben bir gece, şu Mayıs gecelerinden biri
Volter rıhtımında dayayıp seni duvara
öpmeliyim ağzından
sonra dönüp yüzümüzü Notrdam'a
çiçeğini seyretmeliyiz onun,
birden bana sarılmalısın, gülüm,
korkudan, hayretten, sevinçten
ve de sessiz sessiz ağlamalısın,
yıldızlar da çiselemeli,
incecikten bir yağmurla karışarak.