Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Derviş Orhan

Derviş Orhan
@_Kalender_
Sükut gibi münzevi, çığlık gibi hür !
İnşaat Mühendisi
Lisans
İzmir
İstanbul, 25 Mayıs
41 okur puanı
Aralık 2019 tarihinde katıldı
Türkiye ile öteki geri kalmışlardan herhangi birini yan yana koysak, arada tarihin ve kültürün yarattığı büyük farklılık olacaktır. Ancak, geri kalmışlığın incelenmesinde, toplumun tarihi gelişme sürecinde aldığı yol ve başlangıç noktasıyla vardığı yer önemlidir. Bu açıdan, Türkiye bir Mozambik'ten, Kongo'dan, Guatemala'dan çok daha geri kalmıştır. Çünkü Mozambik her zaman aynı Mozambik olmuştur. Kongo aynı Kongo, Guatemala aynı Guatemala. Türkiye ise belirli bir dönemde öteki ülkelerle kıyaslandığında en ileri bir noktada gözükmektedir. Sonra gerilemeye başlamış, gerileye gerileye günümüze, aynı kıyaslama yapılınca çok arkada gözüken bir yere varmıştır. Yani, kavramın dinamik anlamıyla, tam bir geri kalmış ülkedir.
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Reklam
13. Yüzyıla ait bir seks anlatısı
Oğlan, kızı alıcı kuş gibi kaptı, kaldırıp yatağa vurdu, koca Tanrı yarattı demeyip yolup soyup bastırdı. Önceleri nazlanıp istemeze vurup kaçınan kız, giderek oğlanın tadını alıp kızıp azıp bunca yılın ergen açlığı kabarıp doyması kalmayıp koşuldu. Darısı hepimizin başına, hey avrat takımı, bunlar, böylece ırağından yakınından sürüştüler, gizli yerlerinden elleştiler, dil verip dil alıp emiştiler, üstte altta boğuşarak eziştiler. Sönmez ateşlere girip çıkıp bunalıp gök terlere batıp ayılıp soluklanıp soluklanıp daldılar, otuz iki oyunu ve de yirmi bir düzeni ardı ardına ulayıp 'Pes edene yuf', diye ant içip dilden elden belden düşene kadar uğraştılar. İkisi de inatlaşıp pes etmedi. Halden düşüp biri sağa biri sola devrildi. Ķızdır aklı başına gelmesiyle başladı çırpınıp yolunmaya...'Bre kavat kızı anaaa... Bunun tadı böyleymiş de neden beni ere vermedin on birimde, on ikimde? Neden beklettin on dördüme kadar?' diye sövdü siydi, yemin içti ki ölene dek helallik vermeye anası gavura...
Sayfa 487 - Ketebe YayıneviKitabı okudu
Avradın mülke sahip olması nasıl bir uğursuzluk ve de nasıl bir töresizlik... Biz karı milletinin mülksüzlüğünde hakkında gelebilemezken... Bir de mülk peydahlayınca güç mü yeter, ama kurban olduğum? Erkek milletini yerler çiğ iken... 'Nedir o?'ya getirirler düpedüz...
Sayfa 309 - Ketebe YayıneviKitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
...dünya kurulalı beri kılıç mı daha keskindir kalem mi, ayırt edilebilmiş değildir. Bence kılıcın yarası bir, kalemin yarası bin... Kılıç eri, dilerse sahip olur kılıcına... Sen dünyanın yüzüne salmaktasın yazdıklarını... Kopar gider, nerde n'işler, bilir misin? Gerisin geri toplayım desen yeter mi gücün? Dediğini dememiş olmak elinde mi?
Sayfa 227 - Ketebe YayıneviKitabı okudu
"Sabredeceksin oğlum! Gücün yeterse affedeceksin. 'Kılıçla vuran kılıçla vurulacak, okla vuran okla', denilmiştir. Allah'ın her şeye gücü yeter. Hiçbir kötü kurtulamaz. Kitapları okuyanlardansın. Kitapları okuyanların ödevi bela karşısında sabretmektir."
Sayfa 119 - Ketebe YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Şevket Süreyya Aydemir gibileri, İzmir'in işgali olmasa bir Milli Mücadele'nin mümkün olmayacağını söylerken belki de haklılardı.
Sayfa 217 - Mundo YayınlarıKitabı okudu
Mustafa Kemal ve İstanbul
İstanbul, Mustafa Kemal'in gençlik aşkıydı; üniformasıyla cakalı bir şekilde sokaklarını arşınladığı, meyhanelerinde kadeh tokuşturduğu, mesirelerinde pikniğe gittiği, Harbiye'sinde arkadaşlarıyla gizli planlar yaptığı, sularında düşman gemilerini gördüğünde kederli bir kıskançlığa kapıldığı ilk göz ağrısıydı.
Sayfa 369 - Mundo yayınlarıKitabı okudu
İstanbul
İki büyük cihanın mültekasında (kavşağında), Türk vatanının ziyneti, Türk tarihinin serveti, Türk milletinin gözbebeği İstanbul
Sayfa 368 - Mundo yayınlarıKitabı okudu
İstanbul'un ne parası ne de doğru düzgün askeri vardı. O yüzden elindeki silaha sarılmaktan başka çaresi yoktu: Saltanatın ve hilafetin prestiji. Yüzlerce yıldır "Zillullah-ı fi'l-âlem", yani Tanrı'nın yeryüzündeki gölgesi olduğu söylenen, her cuma hutbesinde adını işittikleri bir padişahın, elifi görse mertek sanacak köylülerin zihninde nasıl bir meşruiyete sahip olduğunu anlamak, 21. yüzyılda seçilmiş liderlerle bile sağlıklı bir ilişki kuramayan bir toplumun içinde yaşayan bizler için çok da zor olmasa gerek.
Sayfa 141 - Mundi YayınlarıKitabı okudu
Yollar hem çilelerimiz, hem kitaplarımızdır. Hayatın gerçekleri bize çileli yolculuklarda, kitapların sayfalarından daha aydınlık olarak kendilerini verirler.
Sayfa 93 - Remzi KitapeviKitabı okudu
Reklam
Bir gün gelip bir misyonu olacak insan, bu misyonun ne olabileceğini kesin olarak sezmese bile, kendi hammaddesini gene de durmadan işleyen insandır. Bu hammade o insanın kendi kabiliyetleri ve ihtiraslarıdır. Kendini yapan, kendini aşabilen ve çevresinden sivrilebilecek olan insan ancak bu soy insan'dır.
Sayfa 87 - Remzi KitapeviKitabı okudu
Şehirli orta sınıfların konforlu yaşamındaki hiçbir şey, bir avcı toplayıcının başarılı bir mamut avında hissettiği saf coşku ve heyecan hissini veremez. Her yeni icat, Cennet Bahçeleri'yle aramızdaki mesafeyi biraz daha açıyor.
Sayfa 370 - Kolektif yayınlarıKitabı okudu
Tüketimci etik, karın boşa harcanmaması ve tekrar üretime yatırılmasını salık veren kapitalist etikle nasıl bağdaştırılabilir ? Çok basit: Önceki dönemlerdeki gibi, bugün de seçkinlerle kitleler arasında giderek büyüyen bir işbölümü var. Ortaçağ Avrupa'sında, aristokratlar paralarını aşırı lüks şeylere dikkatsizce harcarken köylüler her kuruşu sayarak tutumlu yaşarlardı. Bugünse durum tam tersine döndü; zenginler kendi yatırımlarına ve varlıklarına dikkat ederek yaşarken, daha az varlıklılar borca girerek hiç ihtiyaçları olmayan arabalar ve televizyonlar alıyorlar. Kapitalist ve tüketimci etik, madalyonun iki yüzü gibidir. Zenginlerin uyduğu birincil emir "yatırım yap!"ken, geri kalanların uyduğu birincil emir "satın al!"dır.
Sayfa 343 - Kolektif yayınlarıKitabı okudu
Tarihin altın kurallarından biri, geriye dönüp bakınca bariz olarak görünen şeyin olay esnasında son derece belirsiz olmasıdır.
Sayfa 239 - Kolektif yayınlarıKitabı okudu
Hiçbir erkeğe ait olmayan bir kadına tecavüz etmekse kesinlikle suç olarak görülmüyordu, tıpkı kalabalık bir sokakta yere düşen parayı almanın hırsızlık olarak görülmediği gibi. Eğer bir adam kendi karısına tecavüz ederse, bu suç değildi. Hatta bir kocanın karısına tecavüz edebilmesi fikri bir oksimorondu, çünkü koca olmak kadının cinselliği üzerinde tamamen kontrol sahibi olmak anlamına geliyordu. Bir kocanın karısına "tecavüz ettiğini" söylemek, adeta birinin kendi cüzdanını çaldığı söylemek kadar mantıksızdı. Bu yaklaşım antik Ortadoğu'yla sınırlı değildir; 2006 itibariyle dünyada hala 53 ülkede kocalar karılarına tecavüz etmekle suçlanamıyordu. Almanya'da tecavüz yasaları henüz 1997'de yeniden düzenlenerek evlilik içi tecavüz için yasal bir kategori oluşturuldu.
Sayfa 151 - Kolektif yayınlarıKitabı okudu
142 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.