Ama dünyadan içinin burkulduğunu söyleyen de, dünyadan geçebilen de, dünya sözcükleriyle konuşmak mecburiyetinde şunun şurasında. Şimdi artık ne düşerse elem çeken kalemin nasibine.
musa kardeşim
ağlamaktan mı
okumaktan mı
az uyumaktan mı
kan gölü gözlerin
her an karanlığını
giyinecek gibisin
ne kadar uzun sürüyor
ta içinden
gözlerine gelmesi dikkatin
Geçmiş zaman kedileri, 1870'lerden 1950'lere kadar kedilerin edebiyatta nasıl bir yeri olduğu sorusunu cevaplıyor. Daha önce gazetelerde yayımlanmış olan Halit Ziya Uşaklıgil, Ahmet Haşim, Hüseyin Rahmi Gürpınar gibi yazarların hikâyelerinden kesitler sunuyor. Kitapta Arapça- Farsça kelimeler, tamlamalar çok fazla kullanıldığı için okuma hızı ister istemez düşebiliyor. Bu da bende bir kopukluk yarattı, sürekli dipnot kısmına bakmak metinden uzaklaştırıyor ve dikkat dağıtabiliyor. Bu durumu göz önüne alarak okumakta fayda var. Fakat yüz otuz beşinci sayfadan sonra akıcı bir dilin ön palana çıktığını söyleyebilirim. Aralarından Ziya Osman Saba'nın kedi adlı hikâyesini pekâlâ sevdim. Diğerlerine göre çok daha derin bir anlamı ve anlatımı vardı. Aynı zamanda bir hayvanı alelade sevmenin değil gerçekten değer vermenin, hayatımızı şekillendiren travmaların sevdiklerimize nasıl bu denli zarar verebileceğinin, herhangi bir varlığı coşkuyla sevmenin vahşeti beraberinde getirdiğinin en iyi örneğiydi.
Bir hayvansever olarak İstanbul sokaklarında dolanan kimilerine göre nankör veyahut düşman olarak adlandırılan bu tekinsiz kedilerin ruh hallerini, insanlarla nasıl ilişkilerinin olduğunu okumak oldukça keyifliydi.
-"Hanım! En son cevabını isterim. Ya ben ya kediler?"
-"Kediler."
Ulu çamlar, fırtınalı diyarlarda yetişirmiş. Kemal'i ıstırap yarattı. Hapishane, maskelerin çıkarıldığı yerdir. ...Kemal, Türk insanını böyle bir laboratuvarda tanıdı, bütün giriftliği, bütün sefaleti ve ihtişamıyla.
Yazarın gerçekten değeri varsa düşüncesini bir hamlede kavrayamazsınız. Söylemek istediklerini bütünü ile söylemez yazar, söylemek de istemez. Gizler, istiarelere başvurur.