Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ölü Fil
Sesler kaybolduğunda kaybolur bir ev, bir kent, bir yaşam! Bir odayı yaşanır kılan, acı, tatlı yüzlerdir... Sesler kaybolduğunda kaybolur, ruhu; yaşamın! Sesler, yaşadığının resmidir, bir insanın! Yoksa ne farkeder duvar, ha kerpiçten, ha betondan, ha buluttan... Ya sonra; Sonranın vereceği hiçbir şeye hazır değilken sonradan korkmak, bilmediğin
Sana buraya bazı şeyler koyuyorum. Yol boyunca aklında olsun. Lazım olursa açar okursun, Olmazsa da olsun, bir zararı yok burada dursun. Şuraya bir cümle koydum. Bırak, acımızı birileri duysun. Hem zaten şiir niye var? Dünyanın acısını başkaları da duysun! Acı mıhlanıp bir kalpte durmasın. Ortada dursun. Olur ya biri eline alır okşar, biri alnından öper. Az unutursun. Buraya tabiatı koydum. Ağaçları, suyu, ovayı, dağı. Onlar bizim kardeşimiz, çok canın sıkılırsa arada onlarla konuşursun. Buraya, küçük mutlu güneşler koydum. Günlerimiz karanlık ve çok soğuyor bazı akşamlar, ısınırsın. Buraya, bir inanç bir inat koydum. Tut ki unuttun, tekrar bak, o inat neyse, sen osun. Buraya yolun yokuşunu koydum. Bildiğim için yokuşu. Zorlanırsa nefesin, unutma, ciğer kendini en çabuk onaran organ, valla bak, aklında bulunsun. Buraya umutlu günler koydum. Şimdilik uzak gibi görünüyor, ama kimbilir, birazdan uzanıp dokunursun. Buraya bir ayna koydum arada önüne geç bak; sen şahane bir okursun. Mesai saatlerinde çaktırmadan şiir okursun. N'olcak ki, bırak patronlar seni kovsun! Burada bir tutam sabır var. Kendiminkinden kopardım bir parça, (bende çok boldur) lazım oldukça ya sabır ya sabır, dokunursun. Burada güzel çaylar var. Bu aralar senin için çok önemli. Bitki çayları, kış çayları, şuruplar, kompostolar. Demlersin, maksat midene dostluk olsun. Şuraya Youtube'dan müzikler, Bach dinle filan, koydum. Ama müzik konusunda sen benden daha iyisin, koklayıp buluyorsun. Buraya bir silkintiotu koydum. Kırk dert bir arada canına yandığım, kırkına birden deva olsun.
Reklam
Uhud Savaşı'nda Ashâb-ı Kirâm'dan yetmişe yakın şehit oldu. Uhud'da bir yenilgi, sonrasında bir toparlanma oldu. Efendimiz bir hadisinde, "Uhud bir dağdır; o bizi sever, biz de onu severiz." buyuruyor. Efendimiz'e ilk vahip Cebel-i Nûr'da geldi. Niçin Efendimiz Nûr Dağı için böyle bir cümle kurmadı? Sevr Dağı onu sînesine sakladı ama Efendimiz onun için de böyle bir cümle kurmadı. Neden? Çünkü müslümanlar Uhud'da bir mağlubiyet yaşadılar, acı yaşadılar. Yetmiş kişi orada şehit oldu ve Efendimiz'in elini, yüzünü kanatlılar. Efendimiz kendisinin dâr-ı bekâya irtihalinden sonra müslümanlar Uhud'a gelip "müslümanlar demek bu dağda yenildi ha, Allah bu dağı kahru perişan etsin." gibi ifadelerle dağa lanet okumasın diye Efendimiz adeta o dağı manevi himayesine almıştır. Ne kadar büyük bir rahmet, ne derin bir zarafet. Onun zamanından ne geliyorsa aklınıza her şey onun rahmetinden nasibini almıştır.
Son cümle beni benden aldı...
“Kitapların, filmlerin, türkülerin ve ufukların başka dünyalara yağdırdığı yağmurların bir iyilik, bir arınma gibi insanı köpük köpük çoğalttığına inanarak büyütmüştü bu yolculuğu. Ne zaman geceye çıksa ayın gümüş hançeri kapanmaz geldikler açardı gerçeğinde. Başka insanların baktığı pencereler güleç, başka güneşlerin vurduğu sular derin ve maviydi. (...) Evlere dönüş hak edilmiş bir şenlikti başka dünyalarda. Bir ip gibi boğazına oturan sokaklar, ufukların ardında insan içine karışmış bir gökyüzüydü. Burada mutluluk kişiliksiz bir duyguyken, uzaklarda acı bile yaşama bağlıyordu insanı. Durduğu yerde değersiz bir bütün olarak kalmaktansa, parçalana parçalana gitmenin büyük doğruluğuna inandırmıştı kendini. Herkesin köşeli ve meşru dayanaklar içinde güvenlik ve haz bulduğu yerde, eşiklerde yaşamanın ayrıcalığı ile güçlü ve güzel kalabilmişti.”
…yoruldu, ezildi, tükendi. Daha fazla istemekten vazgeçmek istedi, dua edecek hali kalmamış gibiydi. Son bir can havliyle, bir kez daha dua etmek istedi; ama kalbi kırılmıştı. Evrenin Sahibine yönelen ruhu, küsmek istiyor; dudakları bir cümle daha söyleyemiyordu. Küsüp gidemiyordu da çünkü yardım isteyebileceği başka kimse olmadığını iyi biliyordu. Yaşadığı zorlukların hikmetini de hissedebiliyordu aslında. Zira Allah Cebrail (as) aracılığıyla Peygamberine selam göndermiş ve şöyle demişti: "Ben dünyanın dostlarım için acı, bulanık, dar ve sıkıntılı olmasını vahyettim. Ta ki bana kavuşmayı özlesinler.”
318 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
23 günde okudu
"İnsanların 'ahlaka aykırı' dedikleri kitaplar onlara ayıplarını gösteren kitaplardır. O kadar." Kitapta geçen bu cümle aslında bu kitabın da sansürlenme ve Oscar Wilde'ın sırf bu kitap yüzünden yargılanmasını da açıklıyor. Evet Oscar Wilde bu kitaptaki eşcinsellik vurgularından dolayı yargılanmış. Üstelik yazdığı tek
Dorian Grey'in Portresi
Dorian Grey'in PortresiOscar Wilde · Boyut Yayınları · 072,9bin okunma
Reklam
“… acı nasıl bir şey ise dönüp geri geliyor. Zaman her şeye ilaçtır derler, fakat bir cümle beni sarstı.”
Sayfa 92 - İletişimKitabı okudu
136 syf.
8/10 puan verdi
Savaşın acı yüzü
Başladı ve ben; toprağın, güneşin, sarı tarlaların, emeğin, insanın büyüsüne, tasvirlerin alıp götürüşüne kapıldım. Aytmatov, ününü hak etmiş nice yazardan biri, bunu bu kitapla anladım. İnsanın duyguları birleşip gözlerine hücum edince, dünya bulanıklaşır. Bakar ama göremez. Kulağına dolan sesler de aynı görüntüler gibidir, uğuldaşırlar. Net olan bir şey vardır ama; yürekteki acı. Bir insan düşünün; çocukluğu bitmiş, gençliğin başında, batılı ağızla ''teenage'', bizim ağızla bıyıkları daha yeni terleyen bir delikanlı. Savaş var, atası, abileri cephede. Evin yükü herkese eşit dağılmış. Bu delikanlı, yarını düşünürek eline çiviyi, çekici alıyor. Başlıyor evi gezmeye. Nerede gevşeyen bir çivi var, çakıyor. Nerede onarılması gereken bir şey var tamir ediyor. Damı, bahçeyi, ahırı tek tek elden geçiriyor. Sebebi ne biliyor musunuz? ''Bir gün ben de gidersem...'' Bu sayfalar Ötüken Yayınları 66., 67., 68. sayfalar. Ben bunların yazdığı ve daha başka ince ayrıntıların olduğu bu satırları okurken... Okuyamadım. Değil bir cümle, kelimelerin üzerinde tek tek durarak, içimi bu duyarlı gencin ve diğer gerçeklerin acısıyla depremlere gark olmasına bıraktım. Cepheye giden bir oğul, onu tren garında göreceğini düşünen bir ana... O sahnede, yazarın anaya bıraktığı hisler; o ana, benzin içmiş de içini ateşe vermişler gibi bir ifadeyle anlatılabilir ancak. Savaşlardan, insanların iğrenç tamahkârlığından, gözünü bir avuç toprağın doyurabileceği herkesten nefret ediyorum. Yanan hep masumlar be. Savaş çok acıdır.
Toprak Ana
Toprak AnaCengiz Aytmatov · Ötüken Neşriyat · 202261,4bin okunma
Aşkı küllî lisanının susup da, bir telin kopup da,ahengin ebediyyen kesildiği yerde sorulası en acı soru şudur artık: Aşk bir hak ediş mi?
Seni Seviyorum kalbim...
Seni çok ama çok iyi anlıyorum. Şu an sakın bir kitap ile konuştuğunu düşünme, ben senin iç sesinim. Okuduğun her satırda kendini göreceksin. Hadi sıcacık bir kahve al ve gel bana... Şu genç yaşına rağmen, fazlasıyla ağır şeyler yaşadığını düşünüyorsun. Ve hatta bu kadarı fazla diye sitem ettiğin anlar da oluyor. Bazen taşıyamayacağın bir yükün
Geri199
1.500 öğeden 1.486 ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.