Erdal ..
Mamak Askeri Cezaevi'nde idam hükümlüsü bir gencin, Erdal Eren'in son fotoğraflarını çekmiştim yıllar önce.
Yarım saat kadar yanında kalıp, koşullar elverdiğince konuşup, yaklaşık 2 'makara' fotoğraflayıp ayrılmıştım oradan.
Deklanşöre son defa basıp, parmaklıklar arasından 'sessiz sitemsiz' bakışını dondurduğum o günün gece yarısında
hafta sonu ... evdeyim, izinliyim, özgürce zaman geçireceğim, keyifli çay kahve vakitlerim olacak , ev sefası sürüp, geç yatıp geç kalkacağım ve kitaplarımla her anımın keyfine varacağım planları yaparak, yatmadan da hadi bir kaç sayfa okuyayım dersiniz ya ve bir cümle okursunuz vurur yüreğinize , acınıza acı katar..
"yoluna çıktığının kaderine sahip çık."
(Murathan Mungan)
acılarımızı, eksilttiklerimizle geçireceğimiz bir pazar olsun bana ve hepimize...
Kaç şehir,kaç acı, kaç sevinç,kaç hasret,kaç aldanış ve kaç öfke tanırsan tanı!İstersen değiştir tüm yolları yeni,patika yollar yap kendine! Taşlıdır adımların, yanlış iliklenmiştir hayat,zor yamanmıştır geride bıraktığın ömür. Şimdi sen bir hasret daha tanırsın senden gayrısı vuslat yaşar...Sen bir kelimeye sığınırsın senden gayrısı bir cümle yazar...Sen yeni bir zaman alırsın çevirirsin anahtarı ama dönmeyen bir devran seni karşılar hadi şimdi mumyala gençliğini ve odanın en kuytu köşesine bırak, uyandığında her sabah ilk o günaydın desin sana... Belki bu defa başka adamların ve kadınların maskelerine aldanmazsın! YASEMİN BAŞ
Bir Nedeni Yok Yalnızca Öptüm
Dudaklarım gerisin geriye çekildi; ağdalı bir sıvının ağır ağır örttüğü, korkunun biçim kazanıp ayağa kalktığı ve ‘hey bana bir şeyler söylemenin vakti geldi’ dediği zamanlarda bekledim seni; gözlerimi kapadım. Bekledim. Beklerken, özlemenin hangi geçitleri geçilmez kıldığını, hangi duyguların insanı hayata
Bir arkadaşım mesaj attı sabah; Mehmed Niyazi vefat etmiş yazmış. Onun da sevdiği, okuduğu bir yazardı Mehmed Niyazi.
Ömrünün son demlerine dek evlenmemiş, kendini okumaya, yazmaya adamış bir adamdı. Çok üzüldüm; yaşı vardı, son yıllarında hastaydı. Tanışıp, sohbet etme imkanı bulduğum hatta birkaç kare fotoğraf çekindiğim biriydi. 2010
“Kürk Mantolu Madonna” Hakkında Bazı Mülahazalar
Okuduğum kitaplarda beni en çok cezbeden şey anlatıdan ziyade yazarın iç dünyasına duyduğum tecessüstür. Bu bağlamda biraz Sabahattin Ali'nin hayatına da değineceğim bilahare.
Bir kapı daha aralanıyordu belleğimden içeri. Meçhul bir kuvvet çağırıyordu beni Raif Efendi'nin gizemli dünyasına. Kitabı
Kaç gündür iyi değiliz. Tüm arkadaşlarım yaşamak korkusuna
kapıldıkları saatlerden geçiyorlar. Anneleri, çocukları ve eşleri sürekli tedirgin. Bir tarafı ağlatan acı başka bir tarafı güldürebilir mi? Hangi düşünce şekli ya da hangi vicdan, insanları bu kadar gaddar ve merhametsiz kılmış ? Ne güzel özetlemiş Martin Luther King; "Ya birlikte kardeş gibi yaşamayı öğreneceğiz ya da aptallar gibi hep beraber yok olacağız." Çaresiz bir sessizlikte inanın daha samimi bir cümle kuramıyorum. Barış dolu bir haftaya merhaba ola...
Kemalettin Tuğcu
Onu çocuklar için diğer yazarlardan ayıran en önemli cümle, belki de Yılmaz Erdoğan'ın da dediği gibi "bizim Kemalettin Tuğcu'larımız vardı" cümlesiydi.
Kemalettin Tuğcu'nun romanları çok acıklıydı ama çoğunlukla hep mutlu sonla biterdi. En azından bu bile bir teselliydi ve mutlu sonlara olan inancımız güçlenirdi. Ayakları tutmadığı için tekerlekli sandalyeye mahkum olan Tuğcu, sayısını belki de kendisinin bile hatırlayamadığı kadar çok hikaye yazmış, ezilen, acı çeken çocukların dramlarını hikayelerine ana konu yapmıştır.
Güncelleme(20.07.2022): İnsanın dünyaya, özellikle kendine yabancılaşmasını ve anlaşılamamanın götürdüğü noktayı gösteren bir kitap diyebilirim. Güçlü bir mizah yönü olan Atay, Canım insanlar diyor hep. Biraz karamsarlık, biraz acı, çokça güldürü, tahlil ve yaşayan ölülerden oluşan karakterler. Tüm eserlerinde bunlardan bahsetmiyor mu? Konusu bu