hep sorulur, güzel bir açıklama bence.
Chartrand derin bir nefes almıştı. "Ben bu kadiri mutlak ve esirgeyen olayını anlamıyorum." Camerlengo gülümsemişti. "Kitabı Mukaddes'i mi okuyorsun?" "Çalışıyorum." "Aklın karıştı çünkü İncil Tanrı'yı kadiri mutlak ve iyiliksever olarak tarif ediyor." "Kesinlikle." "Kadiri
Sayfa 369 - Altın Kitaplar / Cümleler arası boşlukları ben koydum. Diyalog net anlaşılsın diye :)Kitabı okudu
Başlangıçta işler yolunda giderken, aşk çok güzel duygular deneyimleten bir duygudur. İşlerin yolunda gitmediği durumlarda ise çok güçlü bir şekilde acı çektiren, korkunç ve bu duyguya dayanılması çok zor bir bağımlılık haline gelebilir. Aşk acısı duygusu zamanla çok yükselir ve kişi saplantılı bir şekilde âşık olduğu kişiyi düşünür. Bir süre sonra zihin analiz yeteneğini kaybeder ve gerçekliği çarpıtmaya başlar. Bu dönemde kendini zorlayıp o kişiyi unutmaya çalışsa bile, kısa vadede bunu yapabilmesi mümkün değildir. Örneğin, sevgiliyi unuttuğunu zanneden bir kişinin, bir yıl sonra dinlediği şarkıda tekrar o kişiyi hatırlayarak benzer acıları bir daha deneyimlediğine sıklıkla rastlarız.
Reklam
_Kalbin yolu güzeldir ama tehlikelidir. Zihnin yolu sıradandır ama güvenlidir. Erkek en güvenli ve en kestirme yaşam tarzını seçmiştir. Kadın duyguların, hislerin, ruh hallerinin en güzel ama en sarp, en tehlikeli yolunu seçmiştir. Ve bugüne kadar dünya erkekler tarafından yönetildiği için kadınlar muazzam şekilde azap çekmiştir. O, erkeğin
“Acımak – güzel bir duygu! Ama iki tür acıma duygusu vardır. Birincisi, duygusal ve zayıf olanı, başka birinin yaşadığı felaketlerden kaynaklanan acı ve hüzünden olabildiğince çabuk kurtulmak için çırpınan yüreğin sabırsızlığıdır. Bu acıma duygusu, aynı acıyı hissetmekten çok, başkasının acısına karşı kendi ruhumuzun içgüdüsel bir savunmasıdır. Diğer tek gerçek acıma duygusu ise, duygusal olmayan, ama yaratıcı olan, ne istediğini bilen; sabırla gücü yettiğince, hatta gücünün bile ötesinde katlanmaya ve dayanmaya kararlı olunan acıma duygusudur.”
Yaşanmış Hikayeler / Emanetçi
Sabah saat 9:15… Kadının mahmur gözleri, üzerine doğan güneşin okşamasıyla binbir güçlükle açıldı. Tam oniki saat uyumuştu. Kahvaltıya kalkmadan bu gün yapması gereken şeyleri bir şerit gibi zihninden geçirdi. İstemeye istemeye yatağından doğruldu. Günlük işlerine koyuldu. Bir saatlik koşuşturmadan sonra karnının iyice acıktığını hissetti. TV
Sayfa 249 - Erkam YayınlarıKitabı okudu
Ağbim yirmi yaşında bu vatan için şehit oldu. Siz büyük şehirlerin ışıklı bulvarlarında elinizi kolunuzu sallayarak rahatça yürüyebilin diye o gitti Çukurca'da mayına bastı. Ben yedi yaşındaydım o zaman. Cenaze günü çok güzel bir komando üniforması çektiler üstüme, mavi bereli. Ağlarsam teröristlerin sevineceğini söylediler, tuttum kendimi, hiç ağlamadım. Ağbimi taşıyan cemse önümüzden geçerken dimdik durdum, asker selamını çaktım ay yıldızlı tabuta. Herkes bana baktı o an, sanki şehit olan benmişim gibi sarılıp ağlamaya kalkanlar bile oldu. Çok pis sinirim bozuldu bu duruma. "Ağlamayın" diye bağırdım. Öyle bağırınca bütün kameralar bana döndü, akşam bütün ana haber bültenlerinde ilk haber ben vardım. Ertesi günkü gazeteler: "Şehidin Kardeşinden Asker Selamı" başlığıyla çıktılar. "Teröre asıl darbeyi 'Ağlamayın' diye bağıran bu çocuk vurdu!" .... Ağbimi çok sevdiğim halde, acımı içime gömdüm yıllarca, belli etmedim kimseye. Acaba beni unuttular mı diye ana haber bültenlerine telefon açtım bir iki sefer, iki-üç-beş sene geçmesine rağmen hala ağlamadığımı söyledim. Haber merkezinde çalışan adamın biri, " aferin evladım böyle devam et," dedi. Uğur Dündar'ı, Ali Kırca'yı istedim bağlamadılar. Hiçbiri haber yapmadılar ağlamayışımı, bendeki metaneti, beş senedir teröre indirdiğim psikolojik darbeleri görmezler geldiler.
Reklam
1.000 öğeden 601 ile 610 arasındakiler gösteriliyor.