Son zamanlara okuduğum en etkileyici kitap olduğunu söylersem, kesinlikle abartmış olmam. Kitabın türü korku değil; korkuyorsunuz. Kitabın türü dram değil; ağlıyorsunuz. Kitabı okuduğum an etkilendim ama bundan daha fazlası olacak. Hepsi birbirinden farklı olan her bir kitabı elime aldığımda aklıma bu hikâye tekrar tekrar gelecek ve yine
Selam herkese
Efla kitabını okumayı çok istiyordum ve sonunda okumak nasip oldu..
Kitap size akıllardan silinmeyecek bir aşk hikayesini anlatıyor. İçerisinde şehvet, tutku, aşk, hüzün ne ararsanız var. Çok az karakterle böyle büyük bir hikaye yaratmak da ancak Deniz Kılıç gibi usta yazarların işidir zaten. Kitabı okurken kahramanların duygularını bizzat siz yaşıyormuş gibi hissediyorsunuz. Yazar kullandığı anlatımla, okuyucuya bir film izletiyor hissi vermiş. Oldukça etkileyici bir hikayeye sahip olan kitabı, elinize aldığınızda bir an önce bitirmek isteyecek kadar sürükleyici olduğunu göreceksiniz.Yazar yarattığı kurguyla, hiç aşk romanı okumam diyen birini bile kendine hayran bırakıyor.Hatta ağlatıyor ben tutamadım kendimi.. Aşk romanlarının hepsinin aynı olduğunun düşünenler var aranızda biliyorum. Evet bu düşünce kısmen doğrudur da. Fakat her yazar anlattığı kitabına kattığı küçük ayrıntılarla, öyküsüne farklılık katar. Efla kitabında ise, hayran kalınası bir fedakarlık örneği izliyoruz.
Kitaptaki teşbih ve betimlemelerle, edebiyata doyduğunuzu hissediyorsunuz.Nefis bir kalemle tanıştığım için mutluyum.. herkesin okumasını çok ama çok tasviye ederimm.
Kitapla kalın..
Bana teyzem, sen çocuk psikiyatristi olmalısın demişti. Olamam ki, eğer olursam, çocuklarla oturur beraber ağlarım. Çünkü ben bir çocuğun gözyaşını, bir dünyaya bedel sayarım.
Ve yine hüzünlü bir çocuk, ama ben bu çocuğu çok sevdim, etimle, kemiğimle sevdim, gözyaşımla sevdim, kendim gibi sevdim. Hüznünü, hüznüme katıp sevdim. Daha önce okumuş
Her şeyi tek başına halletmiş olma güçlüğü, insanı bazen hüngür hüngür ağlatıyor. Çok güçlü olmak da yenilmektir bazen. İnsan bazen, en dik yokuşları aşıp bir düzlükte yere yıkılabilir.
'Ölüler'i bir kez daha okudum. İçim yine kederle dolup taştı. Ağlamak istemedim, aşinayım ne de olsa Gabriel'in hikâyesine, ama yok, son sayfalarda yine ağlıyordum usul usul, ağlıyordum ve gözlerimin gerisinde hareket ediyordu bütün hayallerim, aynen Gretta'nın Michael Furey'i hatırlaması gibi, ve aynen içinin acısıyla kendini bırakışı gibi, ben
Şu 128 sayfada olan duygu yoğunluğu.. Bir kitap düşünün başından sonuna kadar sizi ağlatıyor ama bittikten sonra da ağlatmaya devam ediyor yeter diyorsunuz sahi bu karakter nerede dokundu benim hayatıma? Belki de hepimizin hayatına (ben daha duygusal yaklaşmış olabilirim belki bu yüzdendir bilemiyorum)
Kitap, bir hasta adamın yaşantısından bahsediyor ama kime göre neye göre hasta hatta ve hatta nasıl hasta? Çözemiyorsunuz ne oldu ne olacak sorularıyla savaşıyorsunuz.
O kadar akıcı o kadar realist ki hayatınıza etki edebilecek güçte. Ölümle aslında ne kadar yakın olduğumuzu gösterip aynı zamanda pişmanlıklarımızı düzeltemeyeceğimiz gerçeğini tokat gibi yüzümüze çarpan bir kitap. Daha ne..
Her birimizin birbirinden yer yer kendinden bile sakladığı şeyler vardır işte bunlar bizim hayatımıza yön veren temel noktalardır. Hani diyor ya kitapta da : “İnsanı, ruhunu en çok kendi yalanları zayıflatır.” ama kendine söylediği yalanları.
Tufan sanırım her duyguyu doğru yaşayın, verdiğiniz kararların sonucunu bilerek davranın diyor. Yoksa olabilecek enkazlardan büyük hasarlarla kendinizde kalkacak gücü bulamazsınız ama ne yaşanırsa yaşansın umut hep var olur, demek istiyor gibi. Bu kitabın gerçekliğiyle bağdaştırarak ben diyorum ki:Sanırım umut her zaman yok arkadaşlar. Kendimizi her zaman kandırmanın bir anlamı da yok. Her şeyi başarmak zorunda değiliz, her şeyi atlayabileceğimiz dönemler geçiremeyiz hayat bu ama onlarla başa çıkmayı öğrenmek bizim elimizde ben bunu daha fazla etkili olduğunu düşünüyorum.
Asıl hayat gerçekleri görebildiğimiz onları kabul edebildiğimiz yerde hayat olmaya başlıyor. Kesinlikle okunmaya değer’
Her şeyi tek başına halletmiş olma güçlüğü insanı bazen bir bankta hüngür hüngür ağlatıyor. Ardından, bir kedinin başını okşarken bile mahzun bakıyorsun etrafa. Çok güçlü olmak da yenilmektir bazen. İnsan bazen, en dik yokuşları aşıp bir düzlükte yere yıkılabilir, olabilir."
Başkalarıda bize tokat atıyor, bizi tekmeliyor, nedenini bile bilmiyoruz. Darbeler canımızı acıtıyor, ağlatıyor. Düşmeler, kesikler, çizikler, iş, soğuk ve sıcak da ıstırap kaynakları.
Kelimeler parayla mı çocuk?
Çiz altını!
Özlemek bedava çocuk...
Özle ne bıraktıysan ardında
Şarkıları duymak sağır mı ediyor seni?
Peki ya bir gece yarısı bağır çağır eşlik etmek onlara?
Bu ezgiler ağlatıyor mu seni çocuk?
Gözyaşları bitmez.
Güneşle ay bir olmaz çocuk
Biliyorsun tüm imkansızlıkları
Ne sen güneşsin ne de o ay
Neden bir bir toprak altına attın hep o ihtimalleri?
Doğru ya,
Sen hep umutsuzdun değil mi?
Daha dün çocuktuk
Sokaklarda koştuk
Yarın belki göç var
Bu dünya olamaz ya
Seneler koşuyor
Gülüp ağlatıyor
Bir yol bak aynaya
Ömrümüz geçiyor
Bir kez bak aynaya
Ömrümüz geçiyor
Gönül Akkor Böyle Gelmiş Böyle Geçer
open.spotify.com/track/5lkhjpRoj...
Bu da böyle bir döngüydü işte. Önce ağlatıyor, sonra acıtıyor ama bir şekilde bitiyordu. Bitmeyen ne vardı ki zaten? Şu kocaman sandığımız hayatlarımız bile her gün sona eriyordu.