"Ah, bilgili..." dedi Borges, aşağılarcasına. "Hiç kimse sana bir şey öğretemez. İlk gerçek budur. Kendi kendimize öğreniriz. Hayatım boyunca kitapların içinde, kitaplıklarda yaşadım.
İnsanın kendinden, yine kendine yolculuğu, Borges dayı ve kimliksiz kimliğini arayan nice Âdem(ler)in zaman ötesi mekânlarda döngüsel hikâyesi.
Kalemine bereket, Güray Süngü yapmış yine yapacağını.
Alengirli, ironik, absürd ve müphem içeriğine muzip üslubunu da katarak okuyucuya
“Ah nice bir uyursun uyanmaz mısın “ diyor.
Belki de “Acı duymak ruhun fiyakasıdır” romanın gizli manifestosudur :)
Mana içre mana barındırıyor dayının boşuna Borges dayı olmayışı gibi.
“Aklın ötesine geçtim sanarsın ki,
Orası kalbin berisidir
O gitmeden insanın başından
Nasıl kalbine döneceksin”
Sanki gençlik, bugün bana gençliğimde olduğundan
daha yakın.
Artık mutluluğu erişilmez bir şey olarak
görmüyorum. Oysa bir zamanlar, uzun bir zaman önce mutluluğu ulaşılmaz bir şey olarak görmüştüm. Bugün, mutluluğun her an karşımda belirebileceğim, ama asla peşinde koşulmaması gerektiğini biliyorum
artık.
Başarısızlık ya da üne gelince, benim için çok
önemsiz, hiç dert edinmediğim şeyler. Artık benim aradığım, dinginlik, düşünmenin ve dostluğun tadı ve
biraz fazla iddialı gelebilir ama, bir-sevme ve sevilme
duygusu.
1970
Jorge Luis Borges Arjantin halkının embesil olduğunu düşünür, siyahların bir alt ırk olduğunu ve kötü koktuğunu, yerlilerin, gaucho'ların ve Vietnamlıların o katliamları hak ettiklerini, Pinochet ve Videla'nın kılıçlarının kısa kaldığını düşünür. Ah! Ama Borges'in edebiyatı çok başkadır." Bununla beraber, halkı aşağılaması, geçmişin -atalarının geçmişinin- daha iyi olduğu düşüncesi ve kaderci hayat görüşü bu adamın kitaplarında da vardır; tıpkı açıklamalarında olduğu gibi. Mesela 1976 Ağustosu'nda şöyle demiştir: "Özgür irade ve özgürlük zorunlu illüzyonlardır" ve "Demokrasi devletin kötüye kullanılmasıdır."