Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
"Sen de öylesine, öylesine hatalıydın ki! Kabullendiğin ve bana uyum gösterdiğin için hatalıydın, benim budalaca mükemmeliyetçiliğime eleştirmeden inandığın için ve tutkuyla boyun eğdiğin için hatalıydın. Beni kendi üstünde değil de yanında görmüş olsaydın yeterdi; ah, öyle yukarılarda göreceğine kendinden aşağıda görsen bile daha iyiydi." "O zaman seni sevmemiş olmam gerekirdi," dedim alçak sesle.
"Hayır, bu olamaz! Olamaz bu. Adine, benim için önünde diz çökeceğim en yüce, en saf varlık olduğuna dizlerimin üstünde yemin ederim, en küçük bir güvensizlik gölgesi bile bunu zedeler. Ah, Adine dünya batsa ne umurumda! Yeter ki sen eskiden olduğun gibi ol!”
Reklam
"Hayatı yeterince zor. Üstelik bir de evinde kalabalığın hiç eksik olmadığı bir binbaşının kızı. Tanrı'nın bir armağanı olarak ona Noel'de biraz mutluluk dilemeliyiz. ” "Ah anne, bir başka insanın tam olarak ne dilediğini hiçbirimiz bilemeyiz."
"Ah, resim yaparken insan hep biraz âşıktır aslında. Bana hep insan resme içindeki âşık bir yanı döküyor gibi gelir. Fakat bütün bunlar o kadar hassas, uçucu ve mucizevi şeyler ki, hem evlilik de görünmüyor. Bu durumda sana nasıl bir torun yapabilirim ki?"
"Hayır, hayır, bana sadece tek bir şey söyle: Şu aralar birine âşık olmuş olabilir misin?” "Bunu gerçekten tam olarak bilemem ki anne.” "Ah Tanrım, çocuğum! İnsan böyle bir şeyi nasıl bilmez!"
Sorun önyargıların aşılması, bağışlanabilir bir düşüncesizlik veya basit anlamda bir hata olsaydı; ah, sorun keşke böyle bir şey olsaydı! Yersiz kuşkulara kapılmayan sen, her şeyi anlayan ve hissedebilen sen, bu yüzden hayatımdan kaybolup gitmezdin. Fakat durum bu değil ve yine de bu: Uzun süreli bir yoldan sapma beni ciddi ve eksiksiz bir sevgi için yetersiz hale getirdi.
Reklam
Beni de böyle kendini gerçekleştirmiş ve tamamlanmış biri olarak kabul ettin, bu yüzden diğer hepsinden öte sevdin; bunu gayet iyi biliyorum. Hiç kimsenin bakmasını senin kadar iyi bilemediği resimlerimde ve eskizlerimde bütün benliğim mevcutmuş gibi geldi sana hep; oysa aslında, ah, aslında bu bakışının ardında hakikate dokunmuş dahi olmayan eski bir gençlik heyecanı vardı sadece. Ayrıca sen bunda haklıydın. Ve yine de, yine de? O halde niçin ne kadar süreceği belli olmayacak biçimde ayrıldık, niçin şimdi sen geleceğimize dair çekingen, artık yarı yarıya sönmüş bir umutla ortalıkta dolaşıyorsun ve ben neşeyle tuvalimin başında çalışacağıma niçin burada iki büklüm olmuş, masanın başında iyice eğilmiş oturuyorum ve geçmişime bakmaktan tepeden tırnağa gerilmiş, yazıyorum da yazıyorum? Veya senin kuşkun niye; benim onca istediğim şeyi artık yapamayacağımı, kendimi harcanıp tükenmiş hissederek tüm gücümle ve kendimi vererek sevemeyeceğimi kabullenişim niye?
415 syf.
·
Puan vermedi
1800 sonları Viyana’sında o dönemde gerçekten yaşamış olan; Freud, Nietzsche, Breuer, Salome gibi psikoloji ve felsefe öncülerinin kesişen hayatlarından bahseden yarı kurgu yarı gerçek bir roman kendisi. Dışarıdan başarılı, zengin, mutlu gibi görünse de memnuniyetsizliklere, saplantılara ve melankolilere hapis bir ruha sahip doktorumuz Josef Breuer’i merkeze alıyor kitap. O zaman henüz kitapları keşfedilememiş, ismi henüz bir şeyler çağrıştırmayan; şimdilerde ise hepimizin bildiği filozof Nietzsche , doktorumuzun kliniğine hasta olarak adım attığı andan itibaren Dr. Breuer’deki ve Nietzsche’deki karşılıklı değişimlere, etkileşimlere felsefi ve psikolojik açıdan şahit oluyoruz. Dr. Breuer bir yandan bu “Konuşma terapilerinden” yakın arkadaşı Sigmund Freud’a bahsediyor. İşte böyle böyle Psikanaliz, felsefenin de ışığında bu büyük adamların ellerinde filizlenmeye başlıyor. Varoluşsal bunalımlar her insan tarafından ara ara yaşanır. Peki ya bu bunalımlara kulak vermeden geçmeli mi, yoksa her şeyi mahvetme pahasına sarılmalı mı? “Kendi alevinle yakmaya hazır olmalısın kendini: Önce kül olmadan nasıl yeni olabilirsin ki?” diyor Nietzsche. O halde sizi, kendinizi bir nebze de olsa kül edeceğiniz ve umarız ki yenileneceğiniz bir kitaba davet ediyorum. “Yanında birileri olsa da insan daima yalnız ölür.” “Yaşarken yaşa! İnsan hayatını tükettiği zaman ölürse ölüm dehşetini kaybeder. Eğer insan doğru zamanda yaşamazsa, o zaman asla doğru zamanda ölemez.” “Ah şu melankoli… insanın içinde gerçekten boğulabileceği bir deniz var mıdır?”
Nietzsche Ağladığında
Nietzsche AğladığındaIrvin D. Yalom · Ayrıntı Yayınları · 202351,9bin okunma
Sorun önyargıların aşılması, bağışlanabilir bir düşüncesizlik veya basit anlamda bir hata olsaydı; ah sorun keşke böyle bir şey olsaydı! Yersiz kuşkulara kapılmayan sen, her şeyi anlayan ve hissedebilen sen, bu yüzden hayatımdan kaybolup gitmezdin. Fakat durum bu değil ve yine de bu: uzun süreli bir yoldan sapma beni ciddi ve eksiksiz bir sevgi için yetersiz hale getirdi.
Ah, en kötüsü ne biliyor musun, hayatta hiçbir şey artık tam bir düzene kavuşamayacak.
Sayfa 3
Reklam
Ah, Adine dünya batsa ne umurumda! Yeter ki sen eskiden olduğun gibi ol!”
"Aşkı nasıl hayal ederdim? Ah, çok basit. Son derece sade ve sağlıklı. Sanırım hiç de şeytani ve romantik sayılamayacak şeylerle karşılaştırırdım aşkı. Her gün açlığımızı giderdiğimiz kutsal, doyuran ekmekle; Her gün evimizi açtığımız hayat veren temiz havayla. Sonuç olarak her şeyi borçlu olduğumuz, ama haklarında pek öyle tumturaklı laflar etmediğimiz en önemli, en doğal, en güzel şeylerle. "
“Ah, resim yaparken insan hep biraz aşıktır aslında. Bana hep insan resme içindeki aşık bir yanı döküyor gibi gelir.”
" Ah, boynuna atılmalı ve onu sevgiye boğmalı!" Diye düşündüm içim yumuşamış ve sarsılmış olarak. Fakat sanki bana kötü bir şeyler yapmış gibi hissettiren o keder ve düş kırıklığı içimde kaldı.
Beni kendi üstünde değil de yanında görmüş olsaydın yeterdi; ah, öyle yukarılarda göreceğine kendinden aşağıda görsen bile daha iyiydi.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.