Her çağın meselesi o çağla birlikte yıkılıp gider. İnsan olmanın fazileti nerede ve ne zaman olduğunu kavramakla elde edilir. Zamana ve mekâna hükümran olma özentisiyle değil
Goethe Doğu Batı Divanı'nı yazdığı zaman dostlarının ve tanıdıklarının dikkatlerini Şarkiyat üzerine çekmenin ve onları Peygamberin şahsiyeti ve Kur'an öğretileri hakkında malumat sahibi etmenin de gayreti içerisindeydi. Tabii, meselesi onları Müslüman etmek değil, bilakis kendisini cezbeden, hayran bırakan bu konularda konuşacak muhatap bulmaktı. Şark ruhuyla yazdığı şiirlerinin kendisine yakın olan insanlar üzerinde nasıl bir tesir bıraktığını keşfetmek istiyordu.
Her insan kendi anlamını, biçimini ve amacını yaratır. Başkalarının geçmişte ne yaptığı neden bu kadar önemli? Sırf kendinizin değil diye neden kutsal sayılıyor? Neden sizin dışınızdaki herkes haklı oluyor da bir tek siz olamıyorsunuz? Neden başkalarının sayısı, gerçeğin yerini alabiliyor? Gerçek neden yalnızca bir aritmetik meselesi oluyor... onda da yalnızca toplama işlemi? Neden her şey eğilip bükülüp mantık dışına çıkarılarak başka şeylere uydurulmaya çalışılıyor? Bir nedeni olmalı. Bilmiyorum. Hiçbir zaman bilmedim. Anlamak isterdim.
Bilhassa Britanya Donanmasi Birinci Dünya Savasinda kömür yerine petrole gectikten sona Ingilizler açisindan petrol ve önemli petrol kaynaklarina sahip olan Musul bölgesi cok degerli hale gelmistir.
Buna karşılık Cumhuriyet in ilani ile beraber önceligini sağlık,
egitim, bayindirlik gibi farkli alanlara veren Türkiye nin Musul icin Ingiltere ile silahli mucadeleye girişecek durumu yoktur dolayısıyla
Musul'un petrol gelirleri üzerinde cüzi oran saglayan bir anlasma
yapmakla yetinilmistir. Daha sonra ise bu bölge elimizden kayıp gitmiştir