Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Alper Aslan

Alper Aslan
@alperaslan06
Kolektif tasavvurlar coşkun krizler esnasında gayet şiddetli heyecanlarla çevrelenerek son derece büyük bir kuvvet ve kudret kazanırlar. Kolektif tasavvurların bu haline ''mefkure(ideal)'' adı verilir. Kolektif tasavvurlar asıl halini aldıktan sonradır ki,hakiki inkipların etkeni olurlar. Mesela Türkçülerin ortaya attığı Türkçülük fikri gençliğe ait topluluğa ait bir tasavvurdan ibaretti. Bu tasavvuru genel Türk milletine yayarak onu bir mefkure haline getiren Trablusgarp,Balkan Harpleriyle,Cihan Harbinde ki felaketler olmakla beraber,bu mefkureye resmiyet veren ve onu fiilen tatbik eden de ancak Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'dir.
Reklam
Sosyal inancımızın birinci düsturu şu cümle olmalıdır: Türk milletindenim, İslam ümmetindenim, Garp medeniyetindenim. (Ziya Gökalp)
Yıldırımlar gibi indikçe ''Beyin'' den şiddet, Bir yanardağ gibi fışkırdı ''Yürek'' ten nefret. (Beyin=Aydınlar Yürek=Halk)

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Kendinde her şeyi yapabilecek kuvveti görmek, sonra yapılacak hiçbir şey bulamamak… Tükenmek bilmez bir sabırla bir meçhulü beklemek..
Aslında herkes, herkes hakkında önyargılıdır. Bu akıllı varlıklar olmamızın bir gereğidir. Önyargısı olmayan insan boş kafalı demektir;o ana kadar eline gelen verileri değerlendirememiş demektir. Uygar insan ise önyargısını yalnızca bir varsayım olduğunun bilincinde olarak onu her an yeni verilerle kontrole açık tutan kişi demektir.
Reklam
Gerçeğin aranmadığı yerde nesnellik olmaz. Nesnelliğin olmadığı yerde ise iletişim ortadan kaybolur. İnsanı insan yapan ise, iletişimi kullanarak tartışma ve eleştiri ortamı yaratması ve tartışma ve eleştiri sonucu gerçeğe yaklaşmayı denemesidir.
Galile de aynı şeyi yapmamış mıydı? Doğru bildiğini insanlık tarihinin en büyük ayıplarından biri olarak yobazlar tarafından yaratılmış olan engizisyon mahkemesinin önünde "yine de..." diye dile getirmemiş miydi? O yobazları tarih sildi,Galile ise insanın onur levhasındaki yerini aldı.
Yarının Adamı, gözünde ki rahatsızlık nedeniyle şiddetli ağrılar yaşamasına rağmen sık sık teftişlere çıkıyor, eğitimlerle bizzat ilgileniyor, kuvvet intikalleri için yollar yaptırıyor ve düşmana rahatsızlık vermemek için yoğun taciz ateşleri yaptırıyordu. 16 Ocak 1912 Derne
Yarının Adamı, fırsatların kendisine koşmasını beklemek yerine kendisi fırsatlara koşmayı yeğliyordu. Öne atılmak için işaret bekliyor; öne atılacağı an için hazır, donanımlı ve nitelikli bulunmayı önemsiyordu
Biz nihayetinde orta sınıf aileler içinde yetiştik. Sonrasında bu tür övgüler ve nutuklar Enver'e gurur verecek, ileride farkına varmadan ülkeye zarar getirecektir.
Reklam
“Büyüklük odur ki, hiç kimseye iltifat etmeyeceksin, hiç kimseyi aldatmayacaksın, memleket için gerçek ülkü neyse onu görecek, o hedefe yürüyeceksin. Herkes senin aleyhinde bulunacaktır. Herkes seni yolundan çevirmeye çalışacaktır. İşte sen bunda karşı koyuşları yok eden olacaksın. Önüne sayılamayacak güçlükler yığacaklardır. Kendini büyük değil küçük, zayıf, araçsız, hiç sayarak, kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu güçlükleri aşacaksın. Ondan sonra sana büyüksün derlerse, bunu diyenlere de güleceksin.”
Yarının Adamı, hangi işi yapıyorsa o işte en iyi olmalıydı. Bu nedenle tüm tatbikat ve eğitimlere katılıyor, hazırlıklar için çalışıyor ve boş kaldığı vakitlerde felsefe,din ve tarih kitapları okuyordu..
Zihnimizin içinde bizi kural tanımaz bir mahlûkat gibi davranmaya çağıran zevkperest,sorumsuz intikamcı, dürtüsel,konformist,bencil ve başına buyruk''hayvani'' yanımız ile''öteleri'' arzulayan,maddi kabuğuna sığmayan,âlemleri kapsayabilecek enginlikte olan, hayatta bir anlam bulmaya mecbur, düşük düzeyde de olsa bir''irade'' ye (irade-i cüz'iyye ye) layık''insani'' yanımız,birbiri içinde grift bir ağ gibi işlenmiş durumdadır.
İslam inancında insan fertlerinin ''a'lâ-yı illiyyin'' (yükseklerin en yükseği) ile''esfel-i sâfilin'' (aşağıların en aşağısı) arasında salınan bir sarkaç misali olması,her şeyin Yaratıcısı olan Allah'ın muradıdır.
İnsanın kaderidir bu : Haddini aşabilme yeteneği bahsedilmiş tek canlıdır ve ne yana doğru aşacağına karar verme hürriyetine de sahiptir. Çocuklarımıza ezbere dikte ettirdiğimiz dinden, mezhepten, ideolojiden,milliyetten ve gelenekten önce''insanlığı'' öğretmenden de bu hürriyeti adam gibi kullanmayı beceremeyeceğiz.
Bir varlığın doğasının gereklerini aşabilmesi ancak o doğayı ters yüz edebilmesi halinde mümkün olabilir. Bu ters yüz olma, kıl dönmesine benzer; normalde vücuttan dışarıya doğru uzayan kıl, doğal olmayan bir şekilde yön değiştirerek içine doğru uzamaya başlarsa, sıkıntı yaratan, acı veren bir hâl alır. İşte Beyaz Diş aynen bu durumdaydı. Benliğinin her parçası onu peşinde bağrışıp duran köpeklerin üzerine atılmaya zorluyordu ama tanrıların istekleri farklıydı;bu isteklerini de geyik bağırsağından yapılma on metrelik bir kırbaç destekliyordu. Beyaz Diş'in içi içine sığmıyordu ama ruhunun derinliklerinde acımasızlığına ve dik başlılığına denk düşen bir kin ve düşmanlık beslemekle yetinmek zorunda kalıyordu...
Reklam
Ne var ki,her zaman bir başkasına sırtını dayamak,tek başına ayakta durmaktan daha kolay geldiği için, bunu da onun bedeli olarak düşünmek gerekirdi.
Yavru kurt bir insan gibi düşünebilseydi, yaşamı doymak bilmez bir iştah, dünyayı da sayısız iştah kabarık canlının kol gezdiği, birbirinin peşine düştüğü, avlayıp avlandığı, yediği ve yendiği, şiddet ve kargaşa dolu olan tam bir oburluk ve katliam kaosu içinde, insafsız, plansız ve amaçsızca tesadüflerle yönetilen bir yer olarak tasavvur edebilirdi...