Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.31
Alper Ocak
Alper Ocak
@alperocakhu
"Who watches the Watchmen?"
32 okur puanı
Nisan 2017 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitaplar
Balzac'ın bu kitabı için, Fransız Edebiyatı'nın zirve noktası diyebiliriz. Kullandığı dil ve realizm ile yonttuğu romantizm ile dönemin diğer Fransız eserlerine nazaran çok daha kaliteli bir yapıt. Cümlelerdeki edebi derinlik ve mana inanılmaz bir seviyede. Olaylardaki mantıklılık ve gerçeklilik okuyucuya mevzuyu bütün hatlarıyla ve objektif bir şekilde yorumlayabilme farklılığını yaşatıyor.
Hikayenin ana karakter Felix'in ağzından anlatılması nedeniyle, başlarda anlatılan her şeyin doğru olduğu ve Felix'in haklı olduğu kanısında oluyorsunuz. Ancak zamanla Felix'in aptallıklarını, abartılarını ve yanlışlarını, bazen seziyor, bazen de Felix'in ağzından duyuyorsunuz ve aslında bu aşk davasında Felix'in ne kadar da hatalı olduğunu anlıyorsunuz. Kitabın sonundaki mektupta da, çıkarımlarınızın açık sözlü bir kişi tarafından desteklendiğini görüyorsunuz. Bu olay, tıpkı bir arkadaşınızı dinlerken onun tarafında olduğunuz halde, o anlattıkça arkadaşınızın aslında ne kadar da yanlış fikirlerde ve hareketlerde olduğunu fark etmenize benziyor. Bu da, kitabın gerçekliğinin ve objektifliğinin ne kadar yüksek seviyede olduğunu gösteriyor.
Bunun dışında, kitapta bir toplumdaki sıradan kişilerin, tiplemelerin ve genel toplumun analizi çok başarılı bir biçimde yapılmış. Tüm bu bileşenlerin tek bir kitapta toplanması, bu kitabın çok büyük bir emek sonucu ortaya çıktığına işaret ediyor.
Kitapta, henüz toy olan soylu bir gencin subay olarak gittiği köhne bir köydeki kalede yaşadığı ilginç serüven ve bu serüvene büyük ölçüde yön veren, gencin oradaki yüzbaşının kızına olan aşkı anlatılıyor.
Kırgız, Kazak ve Başkırt illerinin ortasında, Orenburg Kalesi çok zorlu bir coğrafyada bulunuyor. Batıdaki Rus kalelerine nazaran oldukça ilkel ve güçsüz. Soylu bir genç olan kitabın baş karakteri Pyotr, St. Petersburg hayalleri kurarken babasının talimatıyla bu sürgün yerine gönderilince başta hayal kırıklığına uğruyor. Sonraları alıştığı ve benimsediği bu yer beklenmedik şekilde Kazak bir haydutun çetesi tarafından kuşatılınca tesadüflerle daha da ilginçleşen olaylar başlıyor.
Kitabın anlatımı çok sürükleyici ve olayların kurgusal tabanı sağlam. Tesadüfler daha olası ve Avrupa edebiyatı kadar rahatsız edici değil. Öykünün tek eksikliği Yüzbaşının kızına aşık olma sürecindeki veri eksikliği. Bunun dışında kusuru çok az olan bir başyapıt.
İki şehrin arasındaki geçişler ve bağlantılar oldukça güzel. Şehirlerin o dönemki siyasi ve ahlaki durumları iyi işlenmiş. Duygusal derinlik yüksek. Lakin Romantizm etkileri sonucu, Victor Hugo'nun Sefiller'i gibi, hikayenin kilit noktalarında ardı arkası kesilmeyen tesadüfler, hikayede kolaya kaçmak anlamına geliyor.
Okur Takip Önerileri
Sürekli aynı tarihte ölüp o tarihten bir süre öncesinde yeniden hayata başlayan bir insanın hikayesi.
Özellikle ilk yeniden doğuşta, bir insanın, çok eskide kalan geçmiş hatıraları kanlı canlı görünce hissettikleri çok güzel anlatılmış.
Bundan sonrası hafif ölçüde spoiler içeriyor.
Ana karakterimiz herkesin beklediği gibi önce borsaya, bahise girmiş. Beklemediği bir şekilde ikinci defa aynı tarihte ölünce psikolojik durumu güzel anlatılmış. Aynı hayatı birden fazla kez yaşayan bir insan her bir hayatında neler yapar iyi düşünülmüş. Ancak tüm bunların neden olduğu konusunda Ken Grimwood, diğer kitaplarında olduğu gibi bunda da bir açıklama getirmemiş.
Kitabın dili oldukça akıcı, çevirisi de gerçekten başarılı. Sürükleyici bir hikaye ve kitabın sonunda tüm bunların neden olduğunu merak eden, öğrenmek için sabırsızlanan bir okur bu umutla bir an önce kitabı bitirmek isteyecektir. Lakin bitirdiğinde bir açıklamanın olmadığını görüp hayal kırıklığına uğrayacaktır. Yazar tüm bunların neden olduğuna dair kurgusal bir taban üretseydi, Adam Fawer'ın Empati ve Olasılıksız kitapları kadar kült bir kitap haline gelebilirdi.
Yazar, kitabi bitirenlere birçok felsefinin birleşiminden oluşan yepyeni bir benlik sorgulama biçimi kazandırıyor. Sorgulayan her insan üzerinde farkındalık yaratacak değerli bir kitap.
1951 yılında yayımlanmasına rağmen, geleceğe dair yaptığı başarılı tahminlerle ve sisteme yaptığı başkaldırıyla önemli bir distopya.
Yol kenarlarındaki bilboardlarda, trenlerde sonsuz reklamlar, Skype benzeri, ev içinde sürekli devam eden akrabalarla olmayan "akraba" konuşmaları, merak duygusu olmayan insanlar, duygusuz karı koca ilişkileri, yok olmaya yüz tutmuş evlat sevgisi gibi büyük ölçüde ortadan kalkmış insani duygular, en üst seviyeye ulaşmış reklam yapma isteği ve beğenilme kaygısı, makineleşen ve cahilleşen samimiyetsiz toplum... Hepsi de günümüzdeki gidişattan bir takım izler taşıyor ve aslında böyle bir distopyanın çok da uzak olmadığını gösteriyor.
Sıradan popüler çizgi romanlara göre edebi derinliği çok yüksek. Sadece çizgi romanlar arasında değil, genel olarak romanlar arasında bir başyapıt. Dönemin siyasi durumunu çok güzel işlemiş. Roman ilerledikçe okuyucuyu bir etik çatışmasına sürüklüyor ve bu da neyin doğru neyin yanlış olduğunu sorgulamaya, saydığınız değerleri yeniden düşünmeye
Şaşırtıcı şekilde az bilinen ancak oldukça kaliteli olan bir tarihsel roman. Kitabın ana karakteri, İskender'i öldürdüm diyen usta hekim Babilli Tamatam'ın arkadaşı için yazdığı bir serüvenler dizisi olan bu kitabı okurken, gerçekten binlerce yıl önce yazılmış bir romanı okuyormuş hissine kapılıyorsunuz.
Kitabın yazarının nitelikli bir tarihsel araştırma sonucu bu kitabı yazdığı olayların tarihsel tutarlılığından belli oluyor. Özellikle Pers Ordusu ile Büyük İskender Ordusu arasındaki savaş, İskenderiye şehrinin kurulmasıyla sonuçlanan kuşatma, bu savaşlarda kullanılan taktikler vs. belli ki kapsamlı bir araştırma sonucu ve büyük bir ustalıkla anlatılmış.
Babilli zengin bir babanın çocuğu olarak yola çıkan Tamatam'ın ilk aşkı, ilk kavgası, ilk ameliyatı, ilk savaşı, bu süreçte olgunlaşması, kurnazlıkları, kaypaklıkları samimi bir şekilde kendi ağzından aktarılmış. Bunları okurken bilmem kaç bin yıl önce yaşamış bir insanın hayata atılma ve yaşama sürecini okuyor olmaktan büyük bir keyif alıyorsunuz. Esir düşen, tüccar olan, İskender'e hekim olan, ve İskender'i öldürdüm diyen bu kurgusal tarihsel kişiliğin maceraları her okuyucuyu büyüleyecektir.
Rus edebiyatının derinliği ile içine gireceğiniz komple bir kitap.
Savaş öncesi toplumun nasıl her şeyi çok normalmiş gibi gördüğü, bu umursamazlığın sonuçları, savaşın gerçekliği ve sonrasında hayatın devam edişi, asıl mevzuya gelene kadar karakterlerin durumlarının tam olarak nasıl olduğu ve savaş sonrasında bu karakterlerin yaşananlardan nasıl etkilendiği muazzam bir biçimde anlatılmış.
Tolstoy'un kitabı yazdığı 10 yıllar boyunca binlerce makale okuması ve bunları ölçüp tartıp kusursuz bir biçimde kaleme alması sonucu, okuyucu Napolyon'un Moskova'ya girdiği ve böylece kendi sonunu getirdiği o büyük savaşı tüm gerçekliğiyle, objektif bir şekilde kavrayabilme fırsatı yakalıyor. Ancak biliniz ki bu kitap kesinlikle sadece bir savaş romanı değildir. İçinde, savaştan çok daha fazla anlatılan; aşkı, dünya siyasetini ve toplum analizini barındırmasıyla komple bir kitap, hayattan bir kesittir.
