Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Altay Türkleri Gök Tanrı’ya, Bay Ülgen namına verirler. Bu ilâh, on altıncı kat gökte, altın bir taht üzerinde oturur. Yağız Yer’e de. Erlik - Han namını verirler. Bu da, yeraltındaki tahtânî semada, siyah bir tahtın üzerinde oturur. Erlik Han tavsif olduğu zaman yüzü siyah, vücudu siyah, etinin rengi siyah, elbisesi siyah, hâsılı her şeyi diyah olarak tarif edilir.
Türk Tengrisi «Sulh Tanrısı» demektir. Altay Türkleri buna, Bay Ülgen derler. Oğuz Türkleri, Bayat namını verirler. Oğuzlar, Oğuz Han ismini Oğuz dininin müessisine ıtlak ettikleri gibi İl Tanrısı mevkiinde de kullanırlar. Gün, At, Yıldız, Gök, Dağ, Deniz Han'ların Oğuz Han’ın oğulları olması, bu itibarladır. Altay'larda Bay Ülgen’in babası Kara Han olduğu gibi, Oğuzlarda da Oğuz Han'ın babası Kara Han’dır.
Reklam
Yer - Sular, orta dünya semasının yani kürre - i havaiyyenin oğullarıdır. Yer - Suların babasına, Altay Türkleri Ugan derler. Oğuzlar ise buna Gök Han namını veriyorlar. İşte bu suretle, Sol Kol’un ilâhlarını Gök Han, Dağ Han, Deniz Han namındaki üç Yer - Su’dan ibaret görüyoruz.
Altay Türkleri erkek dinine mahsus zükûrî âyînleri yalnız huş ağacının ormanında yaparlar. Yine Altay Türklerinde arzın merkezinde Yer Sular’ın reisi olan Ugan'ın makamında on altıncı göğe kadar yükselmiş bir çam ağacı vardır. Bu çam ağacının yüksekliği Ugan’ın on altıncı kat gökte sakin bulunan Bay Ülgen’emüsaviliğini gösterir. Yine Altay Türklerinin kozmogonisine göre Tanrı Kara Han, yeryüzünün ortasında dokuz dallı ağaç yaratmış, bunun her dalının altında bir adam halk etmiştir. Bu dokuz adamdan, insanların esası olan dokuz ırk üremiştir. Bu dokuz adama Dokuz Dedeler denilir.
Altay Türkleri'nde insanın ruhunun doğmadan önce gökyüzünde bulunduğu inancı vardır. Bazı rivayetlere göre çocuğun ruhu kırmızı bir kurt biçiminde annenin vücuduna girermiş. Doğum Tanrısı çocuğun hayatta ne kadar yaşayacağını belirlermiş.
siyasi ve sosyal karışıklıklar sonucu Doğu ve Batı Gök Türk devletleri sarsıntı geçiriyordu. Sarsıntı boylara da yansıdı. Artık boy grupları değil, teker teker boyların her biri ön plana çıkmaya başladılar. Bunların ilk ve en önemlisi Sir Tarduşlardır. Batı Gök Türk ülkesinde yani Kırgızistan ve Kazakistan topraklarında 634'ten sonra On Ok
Reklam
Uzun tarihi boyunca Bizans doğudan ve batıdan tazyike maruz kalmıştır. Doğudan Emevi ve Abbasi imparatorlukları, batıdan ise Türkler (Avarlar, Macarlar, Bulgarlar, v.s.) sıkıştırmışlardır. Bahis konusu ettiğimiz devirde Bizans'ı doğudan Müslüman Selçuklu Türkleri, batıdan da aynı soydan gayrimüslim Peçenek ve Uzlar tehdit etmektedirler. Bir devir gelecektir ki, Bizans, Müslüman Osmanlı Türklerinin hem doğudan, hem batıdan aynı zamanda hücumuna maruz kalarak ortadan kaldırılacaktır. Bu son safha konumuzun dışındadır. Biz, tarihin gittikçe kuvvetlenen bir sel hâlini alan akışını ve mukadder neticesini belirtmek için bu meseleye kısaca temas ettik.
Sayfa 252Kitabı okudu
Altay Türkü aktarımından:
Tabiatı kutsallaştırdıkları kabul edilen Altay'ların inanç bi­ çimleri Kam'lıktır. Kamlık inancına mensup olarak hayatını sür­ düren Türkler dünyada fazla değildir. Altay Türklerinin 2.000 yıl önce yaşadıkları bölge Ötüken olarak bilinir. Burası Göktürk Kağanı Kutlu Bilge Kağanın, Orhun ırmağı kenarına yazıp dik­ tirdiği Bengi taşlarının yurdudur. Bize göre o taşlarda "Türk es­ki öz yurduna dön" yazılmaktadır. Biz Altay Türkleri, Rus ve Hıristiyan olmadığımızın bilinmesini istiyoruz. Biz Musevi de değiliz. Biz Altay dağlarında yaşayan ve unutturulmak isteni­ len, çağdaş bir dine mensup Türk soylu bir halkız. Batlıların Şa­ manizm dediği Kam Dini inancına mensubuz. Kamlık ata ruh­ ları esaslı bir dindir. Bu özel inanca göre Atalarımızın ruhu bize güzel bir güç verir. Konumuz olan Nevruz'a dönelim sizin Nev­ruz bayramını biz, Yılgayak (Yılbaşı) olarak kutlarız. Bu bay­ ram bizde üç bin yıldır kutlanmaktadır. Kutlama sebebimiz Tanrı ve Atalarımızın ruhları, karı buzu eritir. Böylece yeşil or­taya çıkmış olur. Yeşil demek hayat dernektir, canlılık demektir. Toprak canlanınca bütün hayvanlar yeşil ota kavuşurlar, insan ve topraktan çıkan bereketi alırlar. Tanrı insana "toprakla uğraş ondan çıkani yanına al, istifade et" dedi. Ata ruhları da bize "Haydi öz yurduna sahip çık toprağa hayvana bitkilere sahip ol" dedi.
Bektâşîler, ölümü, "don değiştirmek" yani, kılık kıyafet değiştirmek, başka şekle girmek sayarlar. Bu kelime üzerinde biraz durmak gerekiyor. Eski Türkçe'de, "ton veya don", "elbise, kılık" demektir. Bugün Azerbaycan Türkleri aynen kullanıyor. Orta Asya'da da aynı şekilde kullanılır. Türkiye'nin çeşitli yerlerindeki köylerde ve süvarilikte, atın renginden söz etmek, gülünç olmak demektir. Onun yerine, atın donu"nda bahsedilir ki, bunlar da, "kır, demir kırı, al, doru, kulâ, yağız, bakla kırı"dır. Dede Korkut destanlarında, yas alâmeti olarak, "ağ donları çıkarıp, karalar" giyildiği anlatılır. Altaylı'larda topluluğun bütün üyeleri aynı elbiseyi giyer. Bu, Türk cemiyetinde keskin bir sınıf farklılaşmasının olmayışının bir işaretidir. Aynı elbise ile gezen Altay Türkleri, giyimine bakarak insanların ayırt edilemeyeceğini belirten bir ata sözüne sahiptirler. Bu ata sözünde, "ton", "kürk" demek oluyor: "Ton içinde er yürer anı kem piler? Tokum aldında at yürer anı kem piler?" (Kürk içinde er yürür, onu kim bilir? Belleme altında at yürür, onu kim bilir?)
Sayfa 125 - Türk Dünyası Araştırmaları VakfıKitabı okudu
295 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.