Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Kampanya: Atsız Affedilmelidir! Atsız'ın hapse atılmasıyla ilgili ilk protesto bir Alman bilim adamından gelmiştir: Dr. Heinrich Georg Baum. 20 Kasım 1973'te Bon'daki Türkiye Büyükelçisi Vahit Halefoğlu'na yazdığı bir dilekçede olayı protesto ettiğini ifade ediyor, Cumhurbaşkanı'na da bir dilekçe yazdığını belirtiyor ve
Bünyesini ye yapısını teşkil eden Türk boylarının adlarına bakılacak olunursa. Altay Türkleri, cidden eski Türk özlülüğünü ve gerçek türeyişlerini olduğu gibi muhafaza etmişlerdir. Bir nevi anavatanlarının canlı tarihini yaşatmışlardır. Bunu bizzat Altay Türk halklarım vücuda getiren boy ve soy isimlerinden anlıyoruz. Şöyle ki: Teleüt’lerin bir uruğunu teşkil eden Tölös’ler Orhun yazıtlarında geçtiği gibi, Çin kaynaklarınca da “T'ie’le” şeklinde tespit edilmiştir. Telengit’ler ise yine aynı kaynaklarda “To-lanko”, Moğolların “Gizli Tarihlerinde” ise “Tenggut” olarak geçmektedir. Tuba’ların bir soyu olan Tirgeş de eski Türgeş’lerden başka bir şey değildir. Aynı şey Altaylı’lar soyundan olan Kırgız, Kıtang, Nayman, Mörküt ve saire gibiler hakkında, serbestçe söylenebilir. Bu suretle; Altay Türklerinin, 1500 yıllık millî tarihlerine sadakatle bağlı olduklarını görmekteyiz.
Reklam
GÜNEŞİN SÖNDÜĞÜ GÜN: KABİYRA'NIN ÇIĞLIĞI Altay Kartalı Şehit Osman Batur'un 18 yaşındaki kızı Kabiyra, babasının gözleri önünde 14 yaşındaki erkek kardeşi Baybolla, 11 yaşındaki erkek kardeşi Kariy ve 9 yaşındaki kız kardeşi Sapiyan ile birlikte satırlarla Çinli askerler tarafından parça parça edilip yakındaki kuyuya atılmıştır, annesi Mamey bu manzara karşısında çılgına dönüp aklını yitirerek kendisini yakınlarda bulunan nehrin azgın sularına atmıştır. Altay Kartalı Osman Batur'un ve çocuklarının şehit edildiği 29 Nisan 1951 gününe o günden itibaren Doğu Türkistan Türkleri "Güneşin söndüğü gün" demektedir.
Altay Türkleri Gök Tanrı’ya, Bay Ülgen namına verirler. Bu ilâh, on altıncı kat gökte, altın bir taht üzerinde oturur. Yağız Yer’e de. Erlik - Han namını verirler. Bu da, yeraltındaki tahtânî semada, siyah bir tahtın üzerinde oturur. Erlik Han tavsif olduğu zaman yüzü siyah, vücudu siyah, etinin rengi siyah, elbisesi siyah, hâsılı her şeyi diyah olarak tarif edilir.
Türk Tengrisi «Sulh Tanrısı» demektir. Altay Türkleri buna, Bay Ülgen derler. Oğuz Türkleri, Bayat namını verirler. Oğuzlar, Oğuz Han ismini Oğuz dininin müessisine ıtlak ettikleri gibi İl Tanrısı mevkiinde de kullanırlar. Gün, At, Yıldız, Gök, Dağ, Deniz Han'ların Oğuz Han’ın oğulları olması, bu itibarladır. Altay'larda Bay Ülgen’in babası Kara Han olduğu gibi, Oğuzlarda da Oğuz Han'ın babası Kara Han’dır.
Yer - Sular, orta dünya semasının yani kürre - i havaiyyenin oğullarıdır. Yer - Suların babasına, Altay Türkleri Ugan derler. Oğuzlar ise buna Gök Han namını veriyorlar. İşte bu suretle, Sol Kol’un ilâhlarını Gök Han, Dağ Han, Deniz Han namındaki üç Yer - Su’dan ibaret görüyoruz.
Reklam
Altay Türkleri erkek dinine mahsus zükûrî âyînleri yalnız huş ağacının ormanında yaparlar. Yine Altay Türklerinde arzın merkezinde Yer Sular’ın reisi olan Ugan'ın makamında on altıncı göğe kadar yükselmiş bir çam ağacı vardır. Bu çam ağacının yüksekliği Ugan’ın on altıncı kat gökte sakin bulunan Bay Ülgen’emüsaviliğini gösterir. Yine Altay Türklerinin kozmogonisine göre Tanrı Kara Han, yeryüzünün ortasında dokuz dallı ağaç yaratmış, bunun her dalının altında bir adam halk etmiştir. Bu dokuz adamdan, insanların esası olan dokuz ırk üremiştir. Bu dokuz adama Dokuz Dedeler denilir.
Altay Türkleri'nde insanın ruhunun doğmadan önce gökyüzünde bulunduğu inancı vardır. Bazı rivayetlere göre çocuğun ruhu kırmızı bir kurt biçiminde annenin vücuduna girermiş. Doğum Tanrısı çocuğun hayatta ne kadar yaşayacağını belirlermiş.
siyasi ve sosyal karışıklıklar sonucu Doğu ve Batı Gök Türk devletleri sarsıntı geçiriyordu. Sarsıntı boylara da yansıdı. Artık boy grupları değil, teker teker boyların her biri ön plana çıkmaya başladılar. Bunların ilk ve en önemlisi Sir Tarduşlardır. Batı Gök Türk ülkesinde yani Kırgızistan ve Kazakistan topraklarında 634'ten sonra On Ok
Uzun tarihi boyunca Bizans doğudan ve batıdan tazyike maruz kalmıştır. Doğudan Emevi ve Abbasi imparatorlukları, batıdan ise Türkler (Avarlar, Macarlar, Bulgarlar, v.s.) sıkıştırmışlardır. Bahis konusu ettiğimiz devirde Bizans'ı doğudan Müslüman Selçuklu Türkleri, batıdan da aynı soydan gayrimüslim Peçenek ve Uzlar tehdit etmektedirler. Bir devir gelecektir ki, Bizans, Müslüman Osmanlı Türklerinin hem doğudan, hem batıdan aynı zamanda hücumuna maruz kalarak ortadan kaldırılacaktır. Bu son safha konumuzun dışındadır. Biz, tarihin gittikçe kuvvetlenen bir sel hâlini alan akışını ve mukadder neticesini belirtmek için bu meseleye kısaca temas ettik.
Sayfa 252Kitabı okudu
Reklam
Altay Türkü aktarımından:
Tabiatı kutsallaştırdıkları kabul edilen Altay'ların inanç bi­ çimleri Kam'lıktır. Kamlık inancına mensup olarak hayatını sür­ düren Türkler dünyada fazla değildir. Altay Türklerinin 2.000 yıl önce yaşadıkları bölge Ötüken olarak bilinir. Burası Göktürk Kağanı Kutlu Bilge Kağanın, Orhun ırmağı kenarına yazıp dik­ tirdiği Bengi taşlarının yurdudur. Bize göre o taşlarda "Türk es­ki öz yurduna dön" yazılmaktadır. Biz Altay Türkleri, Rus ve Hıristiyan olmadığımızın bilinmesini istiyoruz. Biz Musevi de değiliz. Biz Altay dağlarında yaşayan ve unutturulmak isteni­ len, çağdaş bir dine mensup Türk soylu bir halkız. Batlıların Şa­ manizm dediği Kam Dini inancına mensubuz. Kamlık ata ruh­ ları esaslı bir dindir. Bu özel inanca göre Atalarımızın ruhu bize güzel bir güç verir. Konumuz olan Nevruz'a dönelim sizin Nev­ruz bayramını biz, Yılgayak (Yılbaşı) olarak kutlarız. Bu bay­ ram bizde üç bin yıldır kutlanmaktadır. Kutlama sebebimiz Tanrı ve Atalarımızın ruhları, karı buzu eritir. Böylece yeşil or­taya çıkmış olur. Yeşil demek hayat dernektir, canlılık demektir. Toprak canlanınca bütün hayvanlar yeşil ota kavuşurlar, insan ve topraktan çıkan bereketi alırlar. Tanrı insana "toprakla uğraş ondan çıkani yanına al, istifade et" dedi. Ata ruhları da bize "Haydi öz yurduna sahip çık toprağa hayvana bitkilere sahip ol" dedi.
Bektâşîler, ölümü, "don değiştirmek" yani, kılık kıyafet değiştirmek, başka şekle girmek sayarlar. Bu kelime üzerinde biraz durmak gerekiyor. Eski Türkçe'de, "ton veya don", "elbise, kılık" demektir. Bugün Azerbaycan Türkleri aynen kullanıyor. Orta Asya'da da aynı şekilde kullanılır. Türkiye'nin çeşitli yerlerindeki köylerde ve süvarilikte, atın renginden söz etmek, gülünç olmak demektir. Onun yerine, atın donu"nda bahsedilir ki, bunlar da, "kır, demir kırı, al, doru, kulâ, yağız, bakla kırı"dır. Dede Korkut destanlarında, yas alâmeti olarak, "ağ donları çıkarıp, karalar" giyildiği anlatılır. Altaylı'larda topluluğun bütün üyeleri aynı elbiseyi giyer. Bu, Türk cemiyetinde keskin bir sınıf farklılaşmasının olmayışının bir işaretidir. Aynı elbise ile gezen Altay Türkleri, giyimine bakarak insanların ayırt edilemeyeceğini belirten bir ata sözüne sahiptirler. Bu ata sözünde, "ton", "kürk" demek oluyor: "Ton içinde er yürer anı kem piler? Tokum aldında at yürer anı kem piler?" (Kürk içinde er yürür, onu kim bilir? Belleme altında at yürür, onu kim bilir?)
Sayfa 125 - Türk Dünyası Araştırmaları VakfıKitabı okudu
Kaynak metinlerinde, Gök Türklerin kökeni hakkında iki efsane kaydedilmiştir. Bunlar gerçek dışı olaylarla bezenmiş olsalar dahi söz konusu metinler büyük tarihi önem taşır. Birincisi kurttan türeme olayı, ikincisi Hunların kuzeyindeki Suo ülkesinden çıkma hadisesidir. Gök Türklerin kökenine dair başka bir rivayet de Büyük Hun İmparatorluğu'nun yıkılışından sonra Çin'in kuzeyine giden Hunların kurduğu devletlerden biri olan Kuzey Liang Devleti'yle ilgilidir. Buna göre, 439 yılında Tabgaç hükümdarı T'ai-wu tarafından yıkılan, adı geçen devletin reisi A-shih-na beş yüz aile ile Juan-juanlara sığınmıştı. Daha sonra bu beş yüz aile Altay Dağlarında oturarak Gök Türkleri meydana getirdiler Ancak başka kayıtlarda söz konusu edilen topluluğun çölü geçemediği de bildirilir.
289 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.