Bir ırkı, ulusu veya herhangi bir grubu, onun en kötü üyelerine bakarak değerlendirme eğilimi vardır. Görünüşte haksız olsa da, bu eğilimin bir haklılık payı vardır. Çünkü bir grubun niteliği ve kaderi, birçok zaman onun adi unsurları tarafından belirlenir.
Örneğin, bir ulusun atıl çoğunluğu orta sınıfa mensuptur. Fakat ulusu, şehir hayatında ve tarım alanında çalışan düzgün, ortalama insanlar değil, her iki uçtaki azınlıklar -yani, en iyi ve en kötü olanlar- biçimlendirir.¹
İster siyaset, edebiyat isterse bilim, ticaret ve sanayide olsun, üstün birey bir ulusun biçimlendirilmesinde büyük rol oynar, ama diğer uçtaki bireyler de öyle; yani başarısızlar, uyumsuzlar, başıboşlar, suçlular ve konumlarını kaybetmiş veya saygıdeğer insanlar arasında hiçbir zaman yer sahibi olamamış kişiler. Tarih oyununu genellikle orta sınıftaki çoğunluğun başlarının tepesinde, işte bu en iyiler ve en kötüler oynar.
Bir ulusun alt unsurlarının onun seyri üzerinde etkide bulunabilmesinin sebebi, bu kişilerin mevcut düzeni hiç ama hiç umursamamalarıdır. Bunlar kendi hayatlarını ve mevcut düzeni düzeltilemeyecek kadar kötü bulurlar ve her ikisini de yıkmaya hazırdırlar; bu nedenle pervasız olurlar, kaos ve anarşi de onların istediği şeylerdir. Bunlar bozulmuş ve anlamsızlaşmış benliklerini, heyecan verici, debdebeli ortak bir girişim içinde eritmeyi de candan arzu ederler; bu nedenle birlikte hareket etme eğilimi gösterirler. Dolayısıyla bu kişiler devrimlerin, kitlesel göçlerin, dinî, ırkçı ve şovenist hareketlerin ilk taraftarları arasına katılıp bir ulusun karakterini, tarihini şekillendiren bu isyan ve hareketlere damgalarını vururlar.