Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
255 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
7 günde okudu
İlk Türk Polisiye Roman
Tanzimat döneminde yaşasaydım kesinlikle ahbaplık ederdim diye düşündüğüm yazarlardan bir tanesi Ahmet Mithat Efendi. Sevgili Yazarımızın yayımlanan iki yüze yakın eseri bulunmaktadır. Edebiyat çevrelerince "Yazı Makinesi" lakabı ile tanınan yazarımız, Türk halkını bilinçlendirmek, okuma alışkanlığı kazandırmak ve aydın kesim ile halk
Esrâr-ı Cinâyât
Esrâr-ı CinâyâtAhmet Mithat Efendi · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20201,726 okunma
Bilge Karasu bir kitabında şöyle bir anektod paylaşır: Adamın biri bir deniz balığı tutmuş günün birinde, o kadar sevmiş ki yanında hep kalsın istemiş. Her gün suyunu tazelermiş, denizden kova kova çekip taşıyarak. Bir süre sonra usanmış deniz suyu taşımaktan, musluk suyunu denemiş. Balık biraz tedirgin olmuş ama alışmış sonunda tatlı suya. Gel zaman git zaman adamın içine merak olmuş, tatlı suya alışan balık havaya da alışır mı diye... Balık önce boğulayazmış, debelenmiş, sonunda havaya da alışmış. Günlerden bir gün adamın denize gideceği tutmuş. Balığı da yanında. Koymuş onu çakıllığın gölgeli bir köşesine, kendi de denize girmiş. Çocuklar geçiyormuş oradan o ara. Balığı görmüşler. Nasılsa, acımışlar, bu balık karaya vurmuş, yazık, denize atalım, demişler. Adam deliler gibi yüzüp yetişesiye balık boğuluvermiş denizde. Ve eklemiş Bilge Karasu: Tuhaf değil mi, kurtarmak istediği şeyi kurtarmak için ne gerekiyorsa yaptığını sanan kişinin, ömrünün sonunda o şeyi boğmakta en büyük payı kendi eliyle getirmiş olduğunu anlaması?
Reklam
Şu anektod çok meşhurdur; “Aynı sirkeyi tadan üç bilgeden Konfüçyüsçü olan sirkeyi ekşi, Budist olan acı, Taocu olan ise tatlı olarak tanımlamıştır.” Bu anektod bu üç dini felsefenin hayata nasıl baktıklarının özetidir. ‘Konfüçyüs’ toplumda gördüğü ahlaki yozlaşmadan dolayı hayatı ekşi bulur ve kurallarla bu yozlaşmayı düzeltmeyi hedefler. ‘Buda’ hayatın özünü acı çekmek olarak görür ve acı çekmeye sebep olan arzu ve isteklerimizi sönümlendirmenin yolunu gösterir. ‘Lao Tzu’ ise doğa ile uyumlu bir yaşamın insanı mutlu edeceğini söyler.
·
Puan vermedi
Kara Kitap
Türk Edebiyatının en büyük sorunlarından birisi basmakalıp ifadelerdir. Yıllardan beri süregelen ağızlardan düşmeyen eserler ve yazarlar sorunun ana kaynağıdır. Çok büyük bir marifetmiş gibi edebiyat öğretmenlerimizde bunları destekler. Sürekli 60-70 sene öncesinin toplumcu gerçekçi yazarları ve eserleri övülür. İnce Memed'e gelince ise
Kara Kitap
Kara KitapOrhan Pamuk · Yapı Kredi Yayınları · 20229bin okunma
480 syf.
8/10 puan verdi
Persona hem kalın hem de küçük puntoluydu. Akıcılığı olmasına rağmen yavaş ilerliyormuşum gibi hissettim. 100leri geçtikten sonra ise olaylar daha da heyecanlılaştı. Bir an önce ilerleyip notları yazan kişiyi öğrenmek istedim. Feray’ın yakın arkadaşı Afra tam bir çapkın ve girişken en yaşın arkadaş klişesiydi. Kıza bir türlü ısınamadım. Sanki bilmeden veya bilerek Feray’a ihanet edeceği hissi peşimi bırakmadı. Örneklerini görmedik değil Afra’ya karşı hep bir tetikteydim Kitapta sanat tarihine veya psikolojiye dair birçok ilginç anektod vardı. İki konu da ilgimi çektiği için bazıları hoşuma gitti ama bazıları ise mesaj vermek amacıyla yazılmış gibi duruyordu. Bu kısımlarda hem anlatım daha didaktikti hem de akıcılık azalmıştı. Örnek vermem gerekirse 23 yaşındaki bir kız yaşlı teyzelerin onun hala neden evlenmediğini sorguladığını söylüyor. Hem toplum her geçen gün değişiyor hem de akrabası olmayan ve üst düzey çevrede yaşayan zengin bir kızın bu tarz muhabbetlere maruz kalabileceği bir ortam görmediğimiz için de hikayeye uymuyor. Çok önemli mi? Tabi ki değil ama okurken içinden “kızım sen de yanii” dedim Detay vermek istemiyorum ama Feray’ın yaşadıkları onu çok etkilemişti. Hafızasındaki boşlukları doldurduktan sonra ne olacak, gerçekleri onu daha da yaralayacak mı merak ediyorum. Hector desen ayrı bir bilinmez. İyi hoş ama derin devlet gibi bir adamdı. İkinci kitapta bakalım neler olacak
Persona: Karanlık
Persona: KaranlıkAsena Nişikli · Pukka Yayınları · 0125 okunma
GAVURA GAVUR DEME HAKKI
Son okuduğum kitapta bir cümle: "Gavura bile gavur denmeyecek; benim kaynatam böyle öğretti bize." (Ahir Zaman Gülüşleri, s.15) Araştırdığım da bu sözün hikayesi epeyce eskiye dayanıyor. Önce bir anektod paylaşayım: Komşularımızdan Hacı Süleyman efendi adında bir ticaret gemisi kaptanı şaka olarak bize ‘Sizin Tanzimatınızın yüzünden
Reklam
“Bilge Karasu bir kitabında şöyle bir anektod paylaşır: Adamın biri bir deniz balığı tutmuş günün birinde, o kadar sevmiş ki yanında hep kalsın istemiş. Her gün suyunu tazelermiş, denizden kova kova çekip taşıyarak. Bir süre sonra usanmış deniz suyu taşımaktan, musluk suyunu denemiş. Balık biraz tedirgin olmuş ama alışmış sonunda tatlı suya. Gel zaman git zaman adamın içine merak olmuş, tatlı suya alışan balık havaya da alışır mı diye... Balık önce boğulayazmış, debelenmiş, sonunda havaya da alışmış. Günlerden bir gün adamın denize gideceği tutmuş. Balığı da yanında. Koymuş onu çakıllığın gölgeli bir köşesine, kendi de denize girmiş. Çocuklar geçiyormuş oradan o ara. Balığı görmüşler. Nasılsa, acımışlar, bu balık karaya vurmuş, yazık, denize atalım, demişler. Adam deliler gibi yüzüp yetişesiye balık boğuluvermiş denizde. Ve eklemiş Bilge Karasu: Tuhaf değil mi, kurtarmak istediği şeyi kurtarmak için ne gerekiyorsa yaptığını sanan kişinin, ömrünün sonunda o şeyi boğmakta en büyük payı kendi eliyle getirmiş olduğunu anlaması?”
224 syf.
6/10 puan verdi
·
5 günde okudu
Salt şair ve şiir hakkında denemelerin olduğu bir kitap. Bu bakımdan çok hoş. İskenderin diğer deneme kitaplarında eşcinsel seks hayatını anlattığına şahit olduğumuz için bu kitap daha bi güzel geldi. Gene anektod ve hikayeleri barındırıyor. Didem Madak anekdotu kalbimde yalnız. Okunabilir. Ama bazen diyorum yeter be iskender ne çok yazmışsın o kadar.
Türkçe Sözlü Hafif Mavi
Türkçe Sözlü Hafif MaviKüçük İskender · Can Yayınları · 2017114 okunma
18.03.2024
Bilge Karasu bir kitabında şöyle bi anektod paylaşır; Adamın biri bir deniz balığı tutmuş günün birinde, o kadar sevmiş ki yanında hep kalsın istemiş. Her gün suyunu tazelermiş, denizden kova kova çekip taşıyarak. Bir süre sonra usanmış deniz suyu taşımaktan, musluk suyunu denemiş. Balık biraz tedirgin olmuş ama alışmış sonunda tatlı suya. Gel zaman git zaman adamın içine merak olmuş, tatlı suya alışan balık havaya da alışır mı diye... Balık önce boğulayazmış, debelenmiş, sonunda havaya da alışmış. Günlerden bir gün adamın denize gideceği tutmuş.Balığı da yanında. Koymuş onu çakıllığın gölgeli bir köşesine, kendi de denize girmiş. Çocuklar geçiyormuş oradan o ara. Balığı görmüşler. Nasılsa, acımışlar, bu balık karaya vurmuş, yazık, denize atalım, demişler. Adam deliler gibi yüzüp yetişesiye balık boğuluvermiş denizde. Ve eklemiş Bilge Karasu: Tuhaf değil mi, kurtarmak istediği şeyi kurtarmak için ne gerekiyorsa yaptığını sanan kişinin, ömrünün sonunda o şeyi boğmakta en büyük payı kendi eliyle getirmiş olduğunu anlaması?
Anektod
İnsanın kapasitesi sadece yaptıklarıyla değil yapmadıklarıyla da ilgilidir. Zira ahiret hayatında sadece yaptıklarımızdan değil yapmadıklarımızdan da hesaba çekileceğiz.
Reklam
159 syf.
·
Puan vermedi
·
3 günde okudu
Bekir Yıldız, otobiyografik roman ve hikayeleriyle bilinir. Halkalı Köle’de de kendi hayatından izler taşımaktadır. Okurken fark edersiniz ki kendinizi sosyal ve toplumsal açıdan dinamikleri sert bir şekilde eleştirir halde bulursunuz. Yazar bu romanında; taşradan büyük şehire göçmenin verdiği sıkıntıları, ideolojik ayrışmadan, kürtaja,ekonomik sıkıntıya pek çok konuya değinmiştir. İsimsiz bir başkahraman vardır. Hem yazarın hayatından izler taşıması hem de okurun özdeşim kurabilmesi için bir tercih sebebi diye düşünüyorum. Kahramanın savunduğu düşüncelerin karşısında sergilediği davranışların zıtlığı.. çoğu zaman yaptıklarının karşısında durdum. Geleneksel olan her şeye de karşı durdum. Düşünce ve eylem uyumu oldukça önemli. Hayata ve kişilere dair dikkat etmem gereken anektod niteliğinde.
Halkalı Köle
Halkalı KöleBekir Yıldız · Varlık Yayınları · 1986152 okunma
Anektod
Victor Hugo'nun Sefiller'inde, bir hırsız, çaldığı şamdanlarla huzuruna getirildiği zaman, papaz, "Bunları kendisine ben hediye etmiştim" der ve ilave eder: "Gümüş takımlarını da vermiştim... Onları unutmuş." Hırsız, kendisini altüst eden böyle bir alicenaplıktan sonra, toplumun en dürüst, en hayırlı insanı olur.Biz de yerli ve yabancı, antika hırsızlarını adam edeceğimizi ve bunun, hiç değilse, yarına teminat olabileceğini umsaydık "Onlar çalmadı, biz verdik" deyiverirdik.
Sayfa 148Kitabı okudu
537 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.