' Daha çocukluğundan beri, hep erişemeyeceği yerlerdekilere uzanmak isterdi. Nasıl olsa erişebileceği yerdeki çiçeklere uzanmak içinden gelmezdi. Papatyalar, gelincikler, ebegümeci çiçekleri güzel di, ama oldukları yerde... Elimizin altındaydı onlar. Oysa yüksek ağaç dallarındaki manolyalar... O hep erişilmesi zor rüyaların, erguvanların özlemini çekerdi. Hatta zor değil, olanaksızları severdi. Aşın tutkusu, ille de erişilemeyecek uzaklardaki güzelliklerdeydi, yani yıldızlarda... Yıldızları, yerlere serilmiş çakıl taşları gibi bir deniz kıyısında bulsaydı, onları da bu denli tutkuyla sevmezdi. '
Kendimizi yanlış anlıyoruz, çok kibirli, çok aptalız. Isınmak için dev bir şenlik ateşi yakıp alevlerin çok sıcak ve hiddetli olduğundan, dumanın gözlerimize kaçtığından şikayet ediyoruz.
"Her zor yapıtta şu ikilemle karşı karşıya kalırız: Ya yazar kendini yeterince açık ifade edemeyen yeteneksizin biridir ya da biz söylenenleri kavrayamayacak kadar aptalız."