Oğlu Mehmet Kısakürek, devletin hazırlattığı belgesel yeterli bulmayıp kendisi Üstad'ı anlatan bir belgesel hazırlar. "Belgesel 91 dakikaya indirilmiştir. Belgeselin senaryosunu yazan bendenizim ve yöneten yine bendenizim. Daha önce yapılanı beğenmedim. Görüntülerin Üstad'ın ruh dünyasını tam yansıtamadığını düşündüm ve Allah yardım etti. 11 gün içinde ve geçtiğimiz yaz ayları içerisinde belgeseli çektik. Bu filmi çekecek kendimden başka, aradığım halde kimse bulamadığım için, tek başıma çekmek zorunda kaldım. Bu belgeselin kıymetini anlamak için Üstad'la ilgili diğer konularda olduğu gibi, asgari seviyede de olsa bir sanat temeline, bir estetik ufkuna ve ruhuna sahip bulunmak lazımdır. Yani üstada dair mutlaka birtakım bilgilere malik olmak gerekiyor ki belgeselin kıymeti anlaşılsın. Kimseyi hakir görmek için söylemiyorum ama Üstad bir üstün fikir ve idrak mevzu idi, bu yüzden sokakta gezen tozan için Üstad'ın söyleyeceği çok fazla bir şey yoktur. Biz, bu belgeseli çekerken de geniş halk kitleleri hedeflemedik; ama buna rağmen TRT 1 de gösterildi. İyi bir "reyting' aldı. Bunlar işin beklemediğimiz artıları. Yine CNN Türk'te kısaltılmış haliyle gösterildi. Kısacası bu belgesel gelecek kuşaklar için, araştırmacılar için bir kalıcı kültür mirasıdır."
Büyük âlem, sûfılere göre insanın dışındaki şeylerdir. Küçük âlem ise âlemin ruhu, nedeni ve sebebi olan insandır. Âlemin felekleri onun makamları hareketleri ve tabakalarının ayrıntısıdır. (İnsan Küçük Alemdir) İnsan cisim bakımından küçük bir âlem olduğu gibi yaratılmış olması yönünden de zelil’dir. Böylece, onun teelluhu (ilâhlaşmak, İlâhî huylarla ahlaklanmak) mümkün olabilmiştir. Çünkü insan âlemde Allah'ın halifesidir. Âlem ise insana amade kılınmış bir ilâhlıdır. Nitekim insan da, Yüce Allah’ın ilâhlısıdır. Bilmelisin ki: insanın en yetkin yaratılışı, dünyadadır. Ahirette ise her iki gruptan insanlar yarım olarak bulunur. Bu yarımlık, bilgide değil haldedir. Çünkü her fırka (mümin ya da kâfir), kendi halinin zıddını bilir. Binaenaleyh insan, aynı anda hem mümin hem de kâfirdir. Mutluluk- bedbahtlık, nimet-azap, nimedenen-azap gören hep birliktedir. Bu nedenle, dünya bilgisi daha tam, ahiret tecellisi ise daha üstündür. Anla, bu kilidi çöz! Bizim bu meselede anlayabilene simgesel bir ifademiz vardır. Onun lafzı kınanmaya müsait, anlamı ise nefistir.
Reklam
Şâir ne güzel söyler:
Allah'ın son derece anlayışlı akıllı ve zeki kulları vardır Onlar dünyayı terkettiler ve fitnelerden korktular Dünyaya bakıp şu gerçeği iyice anladılar Burası diriler için kalıcı bir vatan değildir Neticede bu dünyayı bir deniz sayıp Sâlih amelleri kendilerine gemiler edindiler
Sayfa 84 - ERKAM YAYINLARIKitabı okudu
... OLSUN DA GÖR
Ben gibi dilber senin hâlin yaman olsun da gör Bükülüp kaşın gibi kaddin keman olsun da gör Kaşlarınla kirpiğin zülfün zamanın fitnesi "Mim" i "nun"dan "sin"e geç âhir zaman olsun da gör Gör nice Mansûr'u zülfün darına bend eyledin Sen de bir kez dara çık sırrın ayan olsun da gör Herbirin bir sihr ile kendine
Ahirete iman Allah'ın mutlak adaletini ve en uygun şekilde karşılık vereceğine inanmanın ötesinde bir anlam taşımaktadır. O da insanın coşkun bir hayat yaşaması, dünya hayatıyla sınırlı kalmaması, giderek mahiyetini sadece Allah'ın bildiği serbest ve kalıcı bir hayata geçmesidir. Böylece ilerleyen ruhun, Allah'ın huzuruna yükseliş imkanlarına kavuşmasıdır.
Bakara/96Kitabı okudu
Bir mânevî hâlin gelmesi ve gitmesi Bir derviş şöyle sordu:" Bu tasavvuf yolunun yolcusuna bir hâl gelir, bir süre kalır, sonra gizlenir. Bir müddet sonra o hâl tekrar görülür, ardından yine gizlenir. Bu şekilde Allah'ın dilediği zamana kadar devam eder. Bunun sebebi nedir? Cevabı şudur:" insanoğlunun 7 latîfesi vardır. Bu latîfelerden her birinin bedendeki hakimiyet süresi farklıdır. Eğer bunlardan en lâtif olanına güçlü bir mânevî hâl gelirse, tasavvuf yolcusunun her yeri o latîfenin rengine boyanır, karakterine bürünür. O hâl latîfelerin hepsine sirayet eder ve o latîfenin hakimiyeti müddetince devam eder. O latîfenin hakimiyet süresi bitince o mânevî hâl gider. Bir süre sonra o hâl tekrar geri dönüp gelirse, bunun 2 ihtimali vardır:Mânevî hâl ya önceki aynı latîfenin üzerine gelir ki bu durumda ilerleme yolu tasavvuf yolcusuna kapalıdır, ya da hâl diğer bir latîfe üzerine gelir ki bu durumda ilerleme yolu açıktır. Diğer latîfe de iş, 1. Latîfedeki gibidir. O hâlin kaybolmasından sonra aynı hâl geri dönerse, önceki 2 ihtimal yine söz konusudur. Bütün Latîfelerin durumu böyledir. İşte, gelen mânevî hâl aslî surette bütün Latîfelere sirayet ederse, hâlden makama dönüşür, yok olmaktan kurtulur ve kalıcı olur. Hâlin hakîkatini en iyi bilen Allah'tır. Salât ve selâm insanların efendisine ve temiz ailesine... İmâm-ı Rabbânî Risaleleri
Reklam
113 öğeden 71 ile 80 arasındakiler gösteriliyor.