...ölüm bazen hayatımızın içine, baş döndüren bir koku gibi akar;
hele de ıssız bir yerde olup, ay ışığı ve derin bir sessizlik varken,
insanın vücudu yeni yıkanmış, hafifçecikken ve ruhun karşısına aşırı
engeller çıkmazken, yani uykuda. İşte o vakit, bir an için hayatla ölüm
arasındaki yarım duvar saydamlaşır, insan onun arkasında,
Babam, sizin eğitim görmüş dediğiniz adamlardan değildi.
Hayatında yirmi kitap okuduğundan bile şüphe ederim.
Ama harika bir masal anlatıcısıydı. Her gece, bana bir uyku masalı uydururdu
ve en güzelleri de diziye dönüşen ve geceler boyu sürenlerdi.
Bunlardan biri, hiç kuşkusuz en azından elli gece sürmüştü,
“Koca Sevimli Dev” ya da
"Bana bir masal anlatır mısın?" diye Momo yavaşça bir dilekte bulundu.
"Peki" dedi Gigi.
"Kimi anlatsın masal?"
"Momo ile Girolama'yı en iyisi..." diye karşılık verdi Momo.
Gigi biraz düşündükten sonra sordu: "Adı ne olsun?"
"Belki Sihirli Aynanın Masalı?"
Gigi başı ile olur dedi:
"Sürmeli Yalnızlık
Turunçların gökyüzüne oturdum. bahçelerin kaderinden bir sonsuzluk vakti. Hanımeliler frenkincirlerini kokusuna boğuyordu. Boynumda uzakların cümlesiz çanı. Başsız ayaksız çarşılar. Vitrinlere boyanmış yoksulluk. Yalnızlık pergeli bir kalabalık. Evlerin kum haritası yüzler. Sevgisizlik gökyüzünü yere indirmişti.Herkes bir kayıp dua toprağın rahminde. Yollar çekilmiş, çekilmiş, can verdiğin aynalara dönüştün çoktan. Dokunmak ayrılığın gülüydü de top top soluyordu içimde. Deniz bahçeye kadar uzanmış, papatyalardan kirpikler ediniyordu. Bir kadın uzun parmaklarını uzatıyordu ölümün üzerinden. Ağzın yıldızlarla doluydu. "Yüce dağ başında ay kandil olur" türküsüyle bakıyordum yüzüne. Gecenin soluk aldığı her yerde omuzların gölleniyordu. Göğüslerin tanyerinin ayetleriydi. Tanrı bütün bayramları gövdeden indiriyordu. Sürmeli yalnızlığım... Geldin ve gittin. Yapraklandım. Yıldız döktüm. Akşamı donandım. Elleri yüzümde nilüfer. Keder gülümsedi. Deniz bir gönül soluğu. Şarap tenimde gül açtı. Zamana dokundum. Mumlar Tanrı'ya değdi. Geçtiğin kasabalar birer arzu pıhtısı. Geldin ve gittin. İncinme masalı kentlerdesin şimdi. Işıklı caddelerde bir ölüm ıslığı. Sekiz çocuğun tabutu üzerinden uzanıp öptüm tozlu aynanı. Senin ağzında sekiz beşik, benim boynumda sekiz mezar... dört mevsimli bahçelerden özürler buluyorum yaşamaya..."
Şimdi ben tuttum, çizgili defterlere
Boncuklar dizerken hem de
Elleri şıralı bir çocuğa
Güneş yumağı bir çocuğa, ağaç yarası bir çocuğa
Buğday firikleriyle tarlaları ağzına dolduran bir çocuğa
Kirpikleriyle karları yuvarlaya yuvarlaya
Evlerin içine dağlar indiren bir çocuğa
Rüzgârlı memeler pınara hareler düşürecek diye
Pınar lülesine