Çoban kızı , çoban kızı.Neden bana bakmadın ?
Saçlarına neden lotus çiçeği takmadın,?
Beyaz güller ayağını incitiyor, basma sen.
Bana acı , bana acı. Acıtma saf kalbimi,
Buruşturdun, parçaladın kalbimi..
Evvelâ, prensesin adını sonsuza değin yaşatması için pembe-beyaz mermerden bir saray yaptırdı. Aşkla çalıştı mühendisleri, yıllar sürmesi gereken inşaat sadece aylar aldı. Altın, gümüş, necef, tunç, mermer ve sedir ağacından yapılmış ve bezenmesi için bile yüzlerce nakkaşın geceli gündüzlü çalıştığı bu saray, tanrılar şahid olsundu ki hükümdarın gücünü değil aşkını göstermek içindi.
Ama sen yüzüp gittin. Hiçbir zaman balık olamayacağını biliyor muydun? Isık-Göl'e kadar yüzemeyeceğini, beyaz gemini göremeyeceğini ve ona "Selâm Beyaz Gemi, ben geldim, ben!" diyemeyeceğini biliyor muydun? Çay boyunca yüzüp gittin çocuğum.
Şimdi ben sana yalnız şunu söyleyebilirim: "Çocuk kalbinin, çocuk ruhunun bağdaşamadığı her şeyi reddettin. İşte beni teselli eden de budur. Bir şimşek gibi yaşadın sen. Bir defa çaktın ve söndün. Şimşeği çaktıran göktür. Ve gök ebedîdir. İşte budur beni teselli eden. Bir başka tesellim daha var: İnsandaki çocuk vicdanı, tohumdaki öz gibidir. Ve o öz olmadan tohum filizlenmez, gelişmez. Yeryüzünde bizi neler beklerse beklesin, insanoğlu doğdukça ve öldükçe, insanoğlu yaşadıkça, hak ve doğruluk denen şey de var olacaktır...
Korkuyu beklerken tehlikeli oyunlara bile tutunamayan, gene de o oyunlarda yaşayan, geleceği elinden alınmış beyaz mantolu bir adam: Dipten sarsılmış, kırgın, hatta umutsuz biri: Günü geldiğinde yazdıklarının anlamına bile yetişemeyen Oğuz Atay
Çay... Osmanlı'da... 19. yüzyılın sonunda ithal edilmeye başlanır ve halktan rağbet görür. İlk olarak İran'dan ithal edilen, sonra Türkiye'de de üretilmeye başlanan ince belli bardak ve eskiden halk arasında Prenses Süreyya lakabıyla anılan kırmızı-beyaz çubuklu çay tabakları hızla yaygınlaşır. 1960'tan sonra evlere çaydanlık girer.