Dinlerin ve tanrıların evrimi üzerine
İnsanlık tarihinin başlarında, insanoğlu doğa ile olan ilk birliğinden fırlatılıp atılmış olsa bile hala bu ilkel bağlara sıkıca tutunmaktadır. Bu ilkel bağlara geri dönerek, onlara sarılarak kendini güvenli hisseder. Hala hayvanlar ve bitkiler dünyası ile bir olduğunu duyar, doğanın içinde kalarak onunla bütünleşmeyi dener. Birçok ilkel din, evrimin bu evresini doğrulayan tanıktır. Hayvanlar totem haline dönüştürülmüştür. En ciddi dinsel törenlerde ya da savaşlarda hayvan maskeleri takılır. Tanrı olarak hayvanlara tapılır, insanın becerisini sanatçı ve sanatçı olarak geliştirdiği artık sadece doğanın kendilerine bağışladıklarıyla -topladıkları meyve ve öldürebildikleri hayvanlarla- yetinmedikleri daha sonraki gelişme evrelerinde, insan kendi elinin yarattığı ürünlerini tanrıya dönüştürmüştür. Bu kil, gümüş ve altından yapılan putlara tapınma evresidir. İnsan kendi gücünü ve hünerini yaptığı şeylere yansıtır. Böylece yabancılaştığı kendi gücüne, kendi malına tapınır. Daha sonraki evrelerde insanoğlu tanrılarına insan biçimi verdi. Öyle görülüyor ki bu, insanın daha yoğun bir şekilde kendi kendisinin farkına varmasıyla ve insanın dünyada en yüce ve en değerli şey olduğunu keşfetmesi ile ortaya çıkmıştır. İnsan biçimli tanrılara tapınma evresinde iki boyutlu evrim gözlemekteyiz bunlardan biri tanrıların dişi ya da erkek yapılarının ayrışması diğeri ise tanrıların ve onlara duyulan sevginin yapısını belirleyen insanın ulaştığı olgunluk derecesidir.
"Aristoteles canlı şeylerin iki ana gruba ayrılması gerektiği görüşündedir. Canlı bitkiler ve canlı varlıklar. Canlı varlıklar da ikiye ayrılır: hayvanlar ve insanlar."
Sayfa 130 - Pan YayıncılıkKitabı okudu
Reklam
Yine upuzun bir alıntı. Okumadan beğenmeyiniz desem:)
Bu dünya, kışların geçmesi gibi geçer. Ve öbür dünya, yazların gelmesi gibi gelir. İnsanlar, sararıp toprağa karışan, çöl otları gibi ölürler, sonra, baharda boy veren, bin bir renkli parlak ve çiçekli bitkiler gibi topraktan doğrulurlar. Ölüler, gün işığında görünmeyen yıldızlar gibidirler. Vakti gelince, hepsi bir düğmeye basmakla vaziyetini alan lunapark rölyefleri gibi doğrulurlar. Allah var sa, ki olmalıdır ki ben olayım, elbet adaleti olacak. Ve adaleti varsa, bu yıkımlar ve adaletsizlikler, çirkinlikler, ölüm dünyası gidecek, yerine gerçek, ebedî, güzel ve âdil dünya gelecektir. Fanî hayatı çevir diği ebedi bir hayatı olacak. Burda, yalnız isim ve tartışmalarının bulunduğu GERÇEK ve GÜZEL'in bir yerde kendileri olacak. Hatta asıl olan o âlemin olması. Biz, bir şeyi öğrenmek için, olgunlaşıp ye tişmek için, yabancı bir ülkeye düşürülmüşüzdür. Bütün savaşımız, farkında olsak da olmasak da, hep o ideal ülkeye tekrar ulaşmak içindir. Bu yolculukta açlıktan, susuzluktan, ya da yorgunluktan, belki korkudan yere serildiğimiz gün, iki kişi gelecek, biri ayaklarımızdan, biri başımızdan tutacak, geldiğimiz ülkeye gideceğiz. Orada, artık her şey mutlaktır. Nisbiliğin bile mutlaklık kazandığı yerdir orası. Bütün renklerin karışıp ta bir rengi meydana getirdiği güneş kursu gibi değil orası, orada iki renk var: Beyaz ve siyah. Ve beyaz beyazdır, siyah da siyah.
Bitkiler ta­rafından geliştirilen birçok çözüm, hayvan dünyası tarafından üretilenlerin tam tersidir. Negatif bir fotoğrafta olduğu gibi, hayvanlarda beyaz olan şey, bitkilerde siyahtır. Hayvanlar hızlı, bitkiler yavaş; hayvanlar hareketli, bitkiler durağan; hayvanlar heterotrof, bitkiler ototrof; hayvanlar CO2 üretir, bitkiler CO2'yi düzenler ve böyle bir sürü örnek verebiliriz. Bitkiler ve hayvan­lar arasındaki anatomik-fizyolojik zıtlıklar serisi, en belirleyici olduğuna inandığım ve açık ara, en az bilindiğini düşündüğüm, yayılma ve toplanma arasındaki karşıtlığa kadar devam ediyor. Bunu şöyle özetleyebiliriz; hayvanlardaki tüm fonksiyonlar be­lirli organlar içerisinde toplanır, bitkilerde ise bütüne yayılır. Bu öyle temel bir fark ki sonuçlarını değerlendirmek zor. Aslında, bu bütün yapıyı değiştiren bir fark.
Tanrılar aralarında bir uzlaşmaya vardılar: Persephone yılın bir kısmını annesiyle birlikte dünyada, geri kalan kısmını da Hades'le birlikte Yeraltı Dünyası'nda geçirecekti. Bu dönemlerin her biri bir mevsime eşit oluyordu. Persephone Yeraltı Dünyası'ndayken Dünya'da sonbahar ve kış yaşanıyordu: Bitkiler ölüyor, hava soğu­yor ve hiçbir şey yetişmiyordu. Persephone annesiyle birlikteyken ise Demeter'in mutluluğu bitkilerin gelişip olgulaşmasına yol açı­yordu.
Sayfa 103Kitabı okudu
Aristoteles' e göre insan bütün doğanın hayatını yaşar: Bitkiler gibi büyür ve beslenir, hayvanlar gibi hisleri bulunur ve hareket edebilir, ama bir de sadece insanda görülen özel bir yetiye, akla uygun şekilde düşünme yetisine sahiptir.
Sayfa 131 - ARİSTOTELESKitabı okudu
Reklam
171 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.