Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Büyüyünce,eski korkaklar olan bizler etrafa korku salmaya başlıyoruz.Av avcıya dönüşüyor,...
Sayfa 13 - SEL
Bizler sevmeyi reddedilme nedeniyle öğreniyoruz.
"Küçük çocukken annemiz bize sevgisini veriyor ve bunun dışında bir şey öğrenmiyoruz. Ama biraz büyüyünce, onun sevgisinin de koşulsuz olmadığını fark ediyoruz. Eğer uslu olmazsak, onun istediği gibi davranmazsak, sevgisini geri çekebilir. Sevgisini geri çekeceği fikri bizi kaygılandırınca önce öfkeye kapılıyoruz ve ona gösteririz fikrine uygun olarak öfke krizleri yaratıyoruz. Bu gösteri asla işe yaramıyor ve bizi reddetmemesi için onu taklit etmemiz, onun kadar sevecen, ilgili ve nazik olmamız gerektiğini yavaş yavaş öğreniyoruz. Bu yaklaşım annemizi bize çok derin bir biçimde bağlayacaktır. Öğrendiğimiz davranış biçimi yaşamımızın sonuna dek benliğimize yerleşmiş olacaktır: Reddedildiğimizi ya da bize soğuk davranıldığını hissedince, karşımızdakine kur yapmaya, peşinden koşmaya ve sevmeye başlıyoruz."
Reklam
Küçük bir çocuğun bu tür şeyler sezinlemesi sana tuhaf ya da abartılı gelebilir. Ne yazık ki, çocukluğu bir körlük, bir yoksunluk olarak algılamaya, içinde fazlasıyla zenginlik barındıran bir şey olduğunu görmezden gelmeye alışmışız. Oysa yeni doğmuş bir bebeğin gözlerine bakmak bile bunu anlamaya yeter. Bunu hiç yaptın mı? Eline bir fırsat geçince dene. Kafandaki önyargıları temizle ve onu gözlemle. Onun bakışları nasıldır? Boş, bilinçsiz mi? Yoksa çok eskilerden uzanıp gelen bilge bakışlar mı? Çocuklar doğal olarak daha uzun solukludurlar, bizler büyüyünce bunu yitirdik ama kabul etmek istemiyoruz.
Sayfa 53-54 - Can Sanat YayınlarıKitabı okudu
Kurulu düzenin içinde tükenmiştik…
Mihraba doğru götürdüm babamı. Basamakla çıkılıyordu, yüksekçeydi. Turkuaz halılar sadece ayaklarımızı değil, ruhumuzu da okşuyordu. Yeşil çiniler, sonsuz kubbe, mihraptaki muazzam işçilik öyle göz alıcıydı ki cennetin bir tasviri içinde hissettim kendimi. Çocukluğum bu cennetin içinde ceylanlar gibi zıplamakla geçmişti. Kızıldeniz burada yarılmıştı, ay burada ikiye bölünmüştü, Hz. Ali kılıcını düşmanlara burada çekmişti. Bizler büyüyünce yeryüzüne iyiliği yayacak olanlardık. Vitraylardan süzülen ışıklar o küçük, masum kalbime o zamanlar nasıl da hükmederdi. Artık çocukluğumdaki o imandan, inançtan çok uzaktım. Yalnız kendimi, ailemi düşünüyordum. Dünyanın zor durumda kalan, yardıma muhtaç insanlarını unutalı çok zaman olmuştu. Kurulu düzenin içinde tüm o inanç, iman yavaş yavaş erimişti.
"Eh, ne çare, böyledir bu insanlar. Hem de korkaktırlar. Onlar bize ihanet ettiler. Kalleşçe ihanet ettiler. Biz daha küçücüktük, harplere girdiler. Biz biraz büyüdük, bize harplerden söz açtılar. Coşkundular. Onlar daima coşkundular. Biz daha da büyüyünce onlar bizim için de bir harp düşündüler. Sonra da bizi bu harbe yolladılar. Onlar coşkundular. Daima coşkundular. İçlerinden hiçbiri bize nereye gittiğimizi söylemedi. Hiçbiri bize cehenneme gidiyorsunuz demedi. Ne gezer, hiçbiri. Onlar marşlar çaldılar, Langemarck Zaferi'ni kutladılar. Divan-ı harpler kurdular, istila planları hazırladılar. Kahramanlıklar için şarkılar, madalyalar yaptılar. Böylesine coşkundular. Derken harp patladı. Bizi cepheye sürdüler. Bize hiçbir şey söylemediler. Yalnız, görelim sizi, dediler. Gösterin kendinizi, yiğitler! Onlar bize bu şekilde ihanet ettiler. Kalleşçe ihanet ettiler. Şimdi onlar kapılarını kapamış, evlerinde oturuyorlar. Sayın müsteşar, sayın direktör, sayın yargıç, sayın başhekim. Şimdi bizi harbe gönderenler sanki onlar değil. Hayır, hiçbiri. Şimdi onlar hepsi kapılarını kapamış, evlerinde oturuyorlar. Onlar kapılarını sımsıkı kapadılar. Bizler kapıların dışında kaldık. Onlar kürsülerinden, koltuklarından doğru parmaklarıyla bizi gösteriyorlar. Onlar bize bu şekilde ihanet ettiler. Kalleşçesine ihanet ettiler. Onlar şimdi öldürdüklerinin önünden hissiz geçip giderler, kollarını sallayarak kayıtsız geçip giderler."
Sayfa 109 - canKitabı okudu
Artık çocukluğumdaki o imandan, inançtan çok uzaktım.
Mihraba doğru götürdüm babamı. Basamakla çıkılıyordu, yüksekçeydi. Turkuaz halılar sadece ayaklarımızı değil, ruhumuzu da okşuyordu. Yeşil çiniler, sonsuz kubbe, mihraptaki muazzam işçilik öyle göz alıcıydı ki cennetin bir tasviri içinde hissettim kendimi. Çocukluğum bu cennetin içinde ceylanlar gibi zıplamakla geçmişti. Kızıldeniz burada yarılmıştı, ay burada ikiye bölünmüştü, Hz. Ali kılıcını düşmanlara burada çekmişti. Bizler büyüyünce yeryüzüne iyiliği yayacak olanlardık. Vitraylardan süzülen ışıklar o küçük, masum kalbime o zamanlar nasıl da hükmederdi. Artık çocukluğumdaki o imandan, inançtan çok uzaktım. Yalnız kendimi, ailemi düşünüyordum. Dünyanın zor durumda kalan, yardıma muhtaç insanlarını unutalı çok zaman olmuştu. Kurulu düzenin içinde tüm o inanç, iman yavaş yavaş erimişti.
Aynur Dilber/ Cevaplar yakın
Reklam
Bizler büyüyünce yeryüzüne iyiliği yayacak olanlardık.
Çocuklar yetişkinlerin her şeyi bildiğini, güçlerinin her şeye yettiğini sanırlar. Büyüyünce bir de bakarlar ki öğretmenleri, yani bizler, sandıkları gibi her şeyi bilen , her şeyin üstesinden gelen kişiler değilmişiz.
Sayfa 206Kitabı okudu
Böyle bir düzen içinde insan düşünebilir mi? Büyük ve güzel şeyleri demek istiyorum. Önce eşya engel oluyor, sonra şartlar: kalorifer, hizmetçi, çocuk odası. Düşünmek için kendime bir daire tutsam. İçinde, düşünmeye engel olacak eşyalardan hiçbiri bulunmayan küçük bir daire. Kapıdan girer girmez ayakkabılarımı çıkarıyorum ve düşünme terliklerimi
Sayfa 557 - İletişimKitabı okudu
Eh, ne çare, böyledir bu insanlar. Hem de korkaktirlar. Onlar bize ihanet ettiler. Kalleşçe ihanet ettiler. Biz daha küçücüktük, harplere girdiler. Biz biraz büyüdük, bize harplerden söz açtılar. Coşkundular . Onlar daima coskundular. Biz daha da büyüyünce onlar bizim için de bir harp düsündüler. Sonra da bizi bu harbe yolladilar. Onlar coskundular. Daima coskundular. Içlerinden hicbiri bize nereye gittigimizi soylemedi. Hiçbiri bize cehenneme gidiyorsunuz demedi. Ne gezer, hiçbiri. Onlar marslar çaldilar, Langeinarck Zaferini kutladilar. Divan-1 harpler kurdular, istila planları hazirladilar. Kahramanliklar için sarkilar, madalyalar yaptilar. Böylesine coskundular. Derken harp patladi. Bizi cepheye sürdüler. Bize hiçbir sey söylemediler. Yalniz, görelim sizi, dediler. Gösterin kendinizi, yigitler! Onlar bize bu sekilde ihanet ettiler. Kallesçe ihanet ettiler. Simdi onlar kapilarini kapamis, evlerinde oturuyorlar. Sayin müstesar, sayin direktör, sayin yargic, sayin bashekim. Simdi bizi harbe gönderenler sanki onlar degil. Hayir, hiçbiri. Simdi onlar hepsi kapilarini kapamis, evlerinde oturuyorlar. Onlar kapilarını sımsıkı kapadilar. BİZLER KAPILARIN DIŞINDA KALDIK. Onlar kürsülerinden, koltuklarindan dogru parmaklariyla bizi gösteriyorlar. Onlar bize bu sekilde ihanet ettiler. Kallesçesine ihanet ettiler.
116 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.