Elbette gerici düzenlemeleri meşrulaşhracak gerici ideolojiler de boy gösterecekti. Cumhuriyet dönreminde görülmemiş bir şekilde geleneksel ideolojiye yeşil ışık yakıldı. Cunta tarikatların desteğini almadan demokratik odakları kolay ezemeyeceğini biliyordu. Bu yüzden tarikatların istekleri doğrultusunda kararlar alındı. Tarikatların istediği liselcre zorunlu din dersi generallerin bir jestiydi. Diyanet İşleri personel sayısı 1983'te 53582'den 1988'de 84714'e yükselerek %58 artış gösterdi. Imam Hatip Okulu sayısı da 1 983'te 249'dan 1988'de 383'e, öğrenci sayısı da 178.000'e yükseldi. Diyanet İ şleri Başkanlığı Bütçesi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesinin sekiz katına çıktı. Zaten Anayasa'nın 136. maddesinde Diyanet Işlerinin "milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek... görevlerini yerine getirir" ifadesi 12 Eylül rejiminin neyin peşinde olduğunu gösteriyordu.
Öteki Yayınları - Seksen Sonrasi Turkiye Ekonomisinin Anatomisi - Mülkiyeliler Birligi Dergisinin Eylül 1989 111'inci sayısında yayınlanmıştır - Neden Dışa Dönük Model?.
Türkiye'de İslam
Kitabın başlığında geçen “İslam” ifadesi 6.8 milyarlık dünya nüfusunun % 23'ünün (1.57 milyarın), 74 milyonluk Türkiye nüfusunun % 98'inin inandığı dinin ismidir. Türkiye'nin % 85-90'ı Sünni iken, Sünnilikten sonraki en yüksek popülasyona sahip mezhep olan Alevilik ise 74 milyonluk nüfusun % 10-15'i kadar olan 7-11 milyonluk bir popülasyona sahiptir. Türkiye'deki Müslümanları, kabaca, Sünniler ve Aleviler diye ikiye ayırmak yaygın bir yaklaşım olsa da kendilerini Sünni ve Alevi olarak niteleyenler kendi içlerinde hayli farklı görüşlere ve yaklaşımlara sahiptirler. Bu kitabın odak noktasında daha çok Sünniliğin olduğunu belirtmeliyiz. Sünnilik, toplumun en geniş kesiminin görüşü olmasının yanı sıra Osmanlı'da devletin ideolojisini belirleyen, Cumhuriyet devrimlerinin birçoğunun kendisine karşı konumlandığı, diğer yandan -paradoksal gibi gözükse de- Diyanet İşleri ve imam hatipler gibi kurumların öğrettiği ve üzerine bina edildikleri inancın içeriğini oluşturan, Türkiye'deki siyasal İslam'ın kökenini dayandırdığı, Ankara Okulu gibi -üçüncü bölümde inceleyeceğimiz- İslamcı entelektüellerin inceleme ve eleştirilerinin merkezinde olan, toplumdaki etkin cemaat ve tarikatların ideolojisini oluşturan mezheptir.
Reklam
Cumhuriyet yönetimi her zaman tertemiz bir yönetim mi olmuştur? Hayır, yalnızca 12 Mart ve 12 Eylül yönetimi bile hep dürüst, açık, tüzeye uygun biçimde sürdürülmüş bir yöne­timden sözetmeyi olanaksız kılar. Ayrıca, her döneminde birta­kım "karanlık yerler" bulunduğu da söylenebilir. Şu var ki, ne denilirse denilsin, Atatürk'ün kurduğu düzeni ırkçı bir "tiran­lık" olarak niteleyecek ölçüde özgürlükçü ve evrenselci görün­düğü zaman bile, "yetmiş yıl" söylemi yüzde yüz sağcı bir söy­lemdir. Neden derseniz, hem küreselleşme ve fetih tutkunları­nın gözde deyimidir, hem de içerdiği karşıtlıkla tüm Osmanlı yönetimini benzersiz bir barış ve özgürlük düzenine, daha Adem'in Havva'ya uymadığı dönemlere özgü bir arılık ortamı­na dönüştürür, Abdülhamit'le Vahdettin başta olmak üzere, tüm padişahlarımızı günahlarından arıtarak birer melek düze­ yine yükseltir.
Bugün kendini Türk hissetmeyen, azınlık sayan kozmopolit aydınlar ortaya çıktı. Cumhuriyet'in mantıklı olarak bir milli politikası vardı. Atatürk'ün bütün ideali bir cemaat imparatorluğundan, bölünmüşlüğünden, bütünleşmiş bir Türk milleti, Türk devleti yaratmaktı. Milli devlet ancak bununla var olabilirdi. Öteki etnik ayrılıkları tamamıyla göz ardı ederek, Türkçe esastır, Türk tarihi esastır, Türklük esastır deniyor, bu ideali benimseyen bir nesil yetiştirilmek isteniyordu… Böyle bir siyaset Atatürk zamanında zaruriydi, çünkü Türk halkı cemaat hayatı yaşıyordu, Türklüğünün farkında değildi. Atatürk'ün kurduğu devlet Türk milliyetçiliği prensibine dayanıyor. Bu prensibin hükmü geçti, deniyor. Atatürk'ün milli üniter devlet ideolojisine sıkı sıkı bağlı olan başlıca kurum bugün TSK'dir. Şimdi TSK şunu düşünüyor; eğer biz Atatürk'ün ideolojisine, milli devlet ideolojisine sırtımızı çevirirsek Türkiye parçalanır; Yugoslavya'nın başına gelen ortada. Orada ilkin Tito zamanında özerk yerel hükümetler kuruldu. Sonra her biri bağımsız oldu. Küreselleşme, milli devlet fikrinin zayıflaması neticesinde ne oluyor? İslâmiyet öne çıkıyor. Ne oluyor? Etnik bilinçlenme ve ayrılma eğilimi ortaya çıkıyor.
Sayfa 358Kitabı okudu
Yeni Sömürgecilik Notları: Klasik Sömürgeciliğin Yeni Formları
Önceki bölümde belirttiğimiz gibi, post-kolonyalizm gibi ifadeler aslında doğru değil; hatta ideolojik bir yalan olduklarını bile söyleyebiliriz. Sömürgelerin klasik anlamıyla bağımsızlaşmasından sonra, askeri güce ve zora dayalı sömürgecilik, böylesi daha hesaplı olduğundan, ekonomik bağımlılığa, kültürel kimliğe dönük müdahalelere, eşitlerin
AkP, yerel kültürleri öne çıkaran küreselleşme dalgasının, kendi İslami projelerinin hayata geçirilmesi bakımından tarihsel bir fırsat yarattığını düşündü. Erdoğan’ın birinci iktidar döneminde 4,5 yıl Başbakanlık müşteşarlığı yapan, ikinci döneminde ise çalışma ve sosyal güvenlik bakanlığı görevine getirilen AkP milletvekili Ömer Dinçer’in Sivas Cumhuriyet üniversitesi’nde 19-21 Mayıs 1995 tarihleri arasında yapılan bir sempozyuma sunduğu “21 Yüzyıla girerken Dünya ve Türkiye Gündeminde İslam” başlıklı o çok tartışılan tebliğin ana tezi budur. AkP’nin teorisyenlerinden Dinçer bu tebliğinde, küreselleşmenin yerel kültürleri öne çıkardığını, Türkiye’de de yerel kültürün islam olduğunu ileri sürerek, küreselleşmenin desteklenmesi gerektiğini savunuyor. Devam ediyor Dinçer; “Durum böyle olunca, Cumhuriyet’in yerini daha İslami ilkelere dayalı yeni bir düzene terk etmek zorunda.”
Reklam
22 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.