Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Dil bütün düşüncemizi şekillendiren bir sis­temdir. Dil yoksa düşünce de yoktur. Örneğin, bir dilde "özgürlük" diye bir kelime yoksa o dili konuşan halkın da "özgürlük" talebi olmayacaktır. Totaliter sistemler böyle dillerle kurulur. Bir dil kelime haznesi bakımından ne kadar fakirse, o dili konuşanın düşünce yapısı da o derece fakir olur. Günümüzün dili işte totaliter, kü­resel kapitalist sistemin medya aracılığıyla bize empoze ettiği tüketim dilidir. Bir tür Newspeak'tir.
Sayfa 188 - Ayrıntı Yayınları
Bebekliğimden beri, üzüntüsünü çektiğim bir konu var: Dilimiz ve kullandığımız sözcükler. Bugün bile sıkıntım, sürüp gidiyor. Ben ilkokulun birinci sınıfını, Arap alfabesiyle okudum. Eski yazı falan diye, gerçeği çarpıtmayalım, düpedüz Arap alfabesiydi öğretilen. 1928 yılı yazında Latin alfabesine, yazı devrimiyle geçmiştik. Okul kitaplarımızın dili ise, Osmanlıca idi. Osmanlı döneminde gerçek şu idi ki, halkın Türkçesiyle saray dili, birbirine benzemezdi. Arapça ve Acemcenin kıyasıya işgaline uğrayan saray dilini, halk anlamazdı. Edebiyat ve bilim de, saray dilini kullanırdı. Okul kitaplarının da hepsi Osmanlıca yazılmıştı. Dil devrimimizin tarihi, 1935 yılıdır. Bu yıllarda, bütün okul kitaplarının duru Türkçe ile yeniden yayımlanmasına, başlandı. Ancak benim akranlarıma, bu kitaplar, lisede yetişmedi. Biz son olarak 1939 yılında liseyi bitirenler, yeni terimlerle yazılmış kitapları okuyamadık. Hep eski terimleri ve dili öğrendik. Ben çocuk ve genç yaşımızda öğrenmek zorunda kaldığımız işgalli Osmanlıcanın yabancı sözcüklerinden, hâlâ kurtulamadım. Ne yazık ki ben ve akranlarım anadilimizi, iki kez öğrenmek zorunda kalmış bir kuşağız. Dilimizi, bazı övgüye değer sabırlılar hariç, temizleyemedik... Üzgünüm.
Sayfa 15 - Eski Dil KalıntılarıKitabı okuyor
Reklam
Ondaki uyanıklık ve iş bilirlik yetenekleri, bütün ülkeyi baştanbaşa mamur etti, âdeta yeniden hayata döndürdü. Ġnsanlarda gizli enerji ve potansiyeli açığa çıkararak, dışarıya taşırdı ġşahsında ümmete sunduğu modelliğin/örnekliğin, âdeta sihirli değnek gibi çalıştığını, insanların damarlarında ve yaşantılarında kan gibi dolaştığını bilmesine
İran'da hüküm süren şia mezhebince sayfe helâl sayılmış olduğundan kısa müddetle bir kadını veya bir kızı almak mümkündür. Mesela üç günlük bir nikâh -onların tabirince "kebin" kıyıldığı gibi haftalık aylık yıllık kebinler de kesilir. Şunu da söylemek lazımdır ki, bu muvakkat nikâhlar ekseriyâ gelip geçenlere mahsustur. Muvakkat nikâhçılar için muhakkak gün tayin ve tespit edilir. Tuhafı şudur ki, nikahın günü tamam olduğu gün kadın sizin kendisine haram olduğunuzu söyleyerek aradaki münâsebeti keser ve ayrılır. Eğer işin devamını isterseniz yine bir ahund veya seyyid çağırarak tarafeynin rizasıyla yeniden bir kebin daha kesebilirsiniz. Hemedân mintıkasında halkın dili Türkçedir. Fakat şive ve lehçe değişikliklerinden pek kolay anlaşılmaz. Hayalleri pek geniş olduğundan mübalağayı pek severler. Yalnız tirbak dedikleri, kadınlarada sirâyet eden bir içki vardır ki, bilhassa genç kız ve erkekleri zehirlemekte Ateperinin verdiği sarılığa benzer bir sarılık vererek güzelliklerini bozmaktadır
İlk olarak ordunun desteğini alacağından kesinlikle emin olmak zorundaydı. 2 Şubat 1924’te Kâzım Karabekir, İsmet Paşa ile Milli Müdafaa Vekili Kâzım’ın (Özalp), İzmir’deki askeri tatbikatı izlemeye gittiklerini öğrenince şaşkınlığa uğradı. Genelkurmay Başkanı Fevzi de (Çakmak) onlara katılacağından, o da gitmeye karar verdi. Mustafa Kemal
Sayfalar: 467-468-469-470-471-472Kitabı okudu
Olumsuz koşullara rağmen Kürt dili, Kürt halkının konuştuğu dil olmayı sürdürdü, yapısını ve kelime zenginliğini büyük ölçüde korudu ve günümüze kadar geldi. Hatta denebilir ki, Türkçe bu iki dilden (Arapça ve Farsça) çok daha fazla etkilendi. Farsça gibi gelişkin bir edebiyat dili bile Arapça sözcüklerin akınına uğradı. Öyle ki günümüz Farsçası, tüm arınma çabalarına rağmen Arapça sözcüklerin egemenliğini kıramamaktadır. Çok ilginçtir ki bu denli olumsuz bir durum Kürtçe için söz konusu değil. Bunun bir nedeni, belki de Kürtçenin daha çok Kürt köylülerinin ve öteki üretici halkın dili olarak varlığını sürdürmesidir. Ama Kürtçenin köklü bir dil olmasının, Kürt halkının geçmiş zengin kültürünün de herhalde bunda payı var.
Reklam
"Ulusunuzun dili ile ulusal kimliğinizin ötekisi olarak imlediğiniz halkın dilleri arasında kimi ortaklıklar varsa bu da ulusal kimliğin sınırların aşıldığı ve aşındığı bir duruma işaret eder"
ATSIZ'DA DİL VE EDEBİYAT Dil: Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu olan ve bitirme tezini, Osmanlı döneminde sade Türkçe akımının öncülerinden Edirneli Nazmi'nin Dîvân-ı Türkî-i Basît'i üzerinde yapan Atsız'ın dil konusundan uzak kalmayacağı ve bu konuya sık sık temas edeceği açıktır. Onun, Türkçe konusundaki düşüncelerine
Avrupa'nın entelektüel kültüründe Grekler bilimi ve delil mantığım ilk geliştiren halktı. Bunun için onlar kendi yaşayan dillerim, kendi yurttaşlarının konuştuğu, şairlerinin edebiyat dili konumuna yükselttiği dili kullanmıştı. Onlar felse­ fenin teknik diliyle kavgalı değildiler; bu Romalılar için geçerliydi; çünkü yüksek sınıflar Grek kültürünü benimsediklerinde, felsefenin teknik dili onlar için bir ikinci ve yabana dildi. Grek dilini Latinceye dönüştürme problemi geç antikite döneminde, yeni ortaya çıkan Hıristiyan kilisesi öğretilerini Grek felsefesinin yardımıyla formüle etmeye başladığı zaman çok daha fark edilebilir hale geldi. Sonunda bu Ortaçağ skolas­ tiklerinin "mecburi" (forced) mantık kültürünü doğurdu. Onla­ rın kavramlar dili az ya da çok rafine ya da yabancılaşmış form­ larıyla modem felsefenin kavram dilini enforme etti. O zaman­ dan beri Greklerin bize gösterdiği şeyi yeniden öğrenmek, yani yaşayan dilin tahayyül gücünü kavramlarla düşünme için der­ leyip toparlamak görev haline geldi. Bu bizim Grek felsefesini benimsememiz anlamına gelmiyordu; Grekçe'den konuşma di­limizin kavramları aracılığıyla kavramlarla nasıl düşünmemiz gerektiğini öğrenmemiz anlamına geliyordu. Luther çok büyük bir çevirmen olmuştu; çünkü halkın diline büyük ilgi gösteri­ yordu.
Anadolu işgal yıllarında Türkler ve Ruslar
Ruslar pek makul düşünmüşler. Bir milletin en büyük kuvvetini, hatta istila ve temsil kuvvetini dili, edebiyatı ve kültürü teşkil eder. Ruslar bu etkiyi, idarelerine aldıkları halkın kıyafetlerine kadar teşmil etmişler. Sarıkamış'tan Kars'a kadar birçok Rum köyleri var ki, dilleri Rusça, kıyafetleri Rus kıyafeti. Rumcaları ise gayet kaba. Bu eser yalnız Türkler üzerinde hiç bir tesir bırakmamış. Türklerin oturdukları yerlere komşu olan Ruslar bile, Türkçe öğrenmeye mecbur kalmışlar. Türkler geleneklerini, milli türkülerini, kültürlerini tamamen korumasını bilmişler. Şu halde bizimiçin yapılacak şey, Türk kültürünü yükseltmek, dilimizi sadeleştirmek, buralarda yaşayan kardeşlerimizle hakiki bir dil birliği meydana getirmek, milyonlarca Türkü aynı kültür, aynı his ve fikirle birbirine bağlamaktır.
936 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.