Hoca sadettin Efendi 2.Bayezid Hakkında : Lütufları bol sultanın ve övülecek nitelikleri olan Hakanın ahlaki güzelliklerinin ve şefkatli kereminin açıklanmasından kalemin boynu bükülür.
Sayfa 134 - TİMAŞ YAYINLARIKitabı okudu
Yine başka bir kaynakta ise:
Hoca Sadettin Efendi: "Timur, birkaç günde bir, özel toplantılar yapar, değeri yüce padişahı da buna davet ederdi. Burada diz dize oturup konuşurlar, padişahın safalarla dolu gönül aynasını teselli suları ile yıkayıp, keder tozlarını gidermeye çalışırdı. Onun temiz yüreğini üzüntüden kurtarıp neşelendirmeye dikkat eder, dehset ürkütücüu düşünceleri kafasından söküp atmaya gayret ederdi. Hele tutsaklık, gariplik duygularından, kederlerle dolu gönlüne düşen üzüntülerden kurtulması için, neşeli sözler bulmaya bakardı. ." (Tacat-Tevarih, 1/290-291)
Sayfa 398 - Selenge Yayınları
Reklam
Ankara Savaşında Türkmenlerin Timur safına geçmesi:
Hoca Sadettin Efendi: "Bu yüreksizler arasında ilk önce Germiyan kuvvetleri kaçış yoluna dökülmüşler, eski beyleri daha evvel Timur'un yanına kaçmış ve bu savaşa onunla birlikte katılmış olduğundan, Yıldırım Han'ın emrinde bulunmaktan yüz çevirmişlerdi. Yine Aydın, Menteşe, Saruhan beyleri de o zalime sığınmış bulunduklarından, bu sancaklar askerleri de beyzadelerini özleyip Timur ordusuna katılmışlardı. Tatar askerleri ise, başbuğları olan Eretna Bey'in kardeşi oğlu Taharten yanına vardılar. Bu gelişme sonunda Anadolu askeri dağıldı, yüreklerinde gizledikleri de ortaya çıkmış oldu. Las askerinden gayri bir kişi bile silahına el vurmadı."
Sayfa 392 - Selenge Yayınları
Eğitimci arkadaşlar
Eskiden bir Allah dostu sübyan mektebinin yanından geçiyor, yukarıdan Hoca Efendi talebelerine kızmış bağırıyor. Allah dostu da diyor ki: Bir bakayım ne oluyor? Bir bakıyor ki talebeler hocayı öfkelendirmişler. "Hayırdır Hoca Efendi", "derse çalışmıyorlar, şöyle yapıyorlar, böyle yapıyorlar deyince, Bismillah deyip iki eliyle hocanın gözlerini bir mesh ediyor. Hoca Efendi, 20 sene sonrasını görüyor. Bakıyor Hasan medresede talebe, Hüseyin kömürcü, Ali nalbant olmuş, ötekisi aşçı. Anlıyor. "Kaderleri ayrı, ben bunlara aldıkları kadar vermeliyim. Hepsini aynı hizaya sokamam," diyor.
Eski zamanda bir sübyan mektebinde bir hoca, çocuklar yaramazlık yaptığı için kızmış, bağırıp çağırmış. O esnada yoldan bir arif geçiyormuş, yukarı çıkmış, bakmış hoca asabi, onu yatıştırmış. "Ne yaptılar?" diye sormuş hocaya, "Yaramazlık ediyorlar, ders çalışmıyorlar." demiş hoca. Arif kişi, bismillah, deyip hocanın bir gözünü mesh etmiş ve hoca istikbali görür olmuş: Çocuklar büyümüş, her biri bir yerde... Çocuklara bakıp tek tek saymış: "Bu âlim olacak, bu külhanbeyi, bu arabacı olacak, Fatiha bilse yeter. Bu paşa konağına uşak olacak, onu zorlama." Hoca efendi hadiseyi anlamış.
Sayfa 232
Eskiden mektep bir mabetti. Camilerde ders köşeleri olurdu, bir sütunun altında bir hoca efendi talebesini toplar onlara bir ders okuturdu. Ramazan'da dersler biter, hatm-i şerifler okunurdu. Beyazıt Camii'nde her köşede bir hafızın hususi bir cemaati vardı. Eskiler eğitimi böyle gördüler ve bir ibadete hazırlanır gibi hazırlandılar. KS: Merhum Topçu'nun bir ifadesi vardır, çok meşhur. “Mabede nasıl girdimse, sınıfa da öyle abdestli girdim.,” diyor. SÖ: Evet, çünkü zaman da mahdut, aynı ibadetin zamanı gibi. Namazı kaçırdınız, o kazaya kalır o vakit geçmiştir artık. Sınıf da öyle, zit çalar girersiniz, zil çalar, mevzu biter çıkarsınız. Modernitenin sıkıntıysa, sadece ilme ehemmiyet verir, ahlâkı düşünmez. Bu durum o düalist anlayıştan geliyor.
Reklam
27 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.