Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
I was eleven years old, and I'd lost my mother, and my soul, and the Crucible gave me you.
I know I usually come down here to tell you I’m sorry. But I think today I want to tell you that I’m going to be all right. Don’t let me be one of the things that keeps you from peace, Mother. I’m all right.
Reklam
He sat there and lifted his nose to the moon and gave a long deep cry of telling all his sorrows, of being alone, his grief for the loss his mother, all his past sorrow and his fear of suffering and dangers to come.
Sayfa 26
Gerek kendi dilimle (Fransızca) gerekse çeşitli Latin dilleriyle olan yakınlıkları gördükçe mest oluyordum. Fransızca'daki père, mère, frère, fille, İngilizce'deki father, mother, brother, daughter, Farsçada peder, mâder, birader, duhter oluyordu. Hint-Avrupa dil akrabalığını bundan daha iyi yansıtan örnek örnek zor bulunurdu. İranlı müslümanların tanrıyı ifade etmek için kullandıkları 'Hüda' da, Allah'tan çok İngilizce'deki 'God' veya Almanca'daki 'Gott'a yakındı. Bu örneğe karşın Arapça'nın etkisi çok daha egemendi ve kendini tuhaf bir biçimde gösteriyordu.
Fransızca'nın; pere, mere, frere, fille'i ve İngilizce'nin; father, mother, brother, daughter'ı. Acemce; peder, mader, birader, dohtar'dan geliyordu.
"What is the key to releasing yourself from your emotional prison? Simply this: Your thoughts create your emotions; therefore, your emotions cannot prove that your thoughts are accurate. Unpleasant feelings merely indicate that you are thinking something negative and believing it. Your emotions follow your thoughts just as surely as baby ducks follow their mother.” (David. D. Burns - Feeling Good) Kendini duygusal zindanından kurtarmanın püf noktası nedir? Basitçe şu: Düşüncelerin duygularını yaratır; tam da bu yüzden, duyguların, düşüncelerinin isabetli olup olmadığını ispatlayamaz. Nâhoş hisler sadece bir şey hakkında negatif düşündüğünü ve buna inandığını gösterir. Duyguların, düşüncelerini yavru ördeklerin annelerini izlediği gibi izler.
Reklam
Most people hold on so tightly to life that they have not only forget that one day they will die, they also make no preparations regarding their afterlife. But life is like the striking of a match between the darkness of the mother's womb and the darkness of underground. The moment it is struck it is about to be extinguished. *** Çoğu insan öyle bağlanır ki hayata, bir gün öleceğini unuttuğu gibi ölüm sonrasıyla ilgili de kayda değer bir hazırlık yapmaz kendine. Oysaki ömür; anne karnı ile toprak altındaki iki karanlık arasında yakılan bir kibrit alevi gibidir. Alev almasıyla sönmesi an meselesidir.
1783'te Hindistan'a Bengal eyaletinin Yüksek Mahkemesinde yargıç olarak görev yapmak amacıyla gelen Jones, Hindistan'ın harikalarından o kadar büyülendi ki, gelişinden altı ay sonra Asiatic Society'yi (Asya Topluluğu) kurdu. Bu akademik örgüt, Asya'daki ve özellikle Hindistan'daki farklı kültürleri, tarihleri ve toplumları incelemeye adanmıştı. Bu örgütün kuruluşundan iki yıl sonra Jones, karşılaştırmalı dilbilim alanını kurduğu kabul edilen The Sanskrit Language (Sanskrit Dili) kitabını yayımladı. Jones bu kitapta Hindu ayinlerinin kutsal dili haline gelmiş olan Sanskritçe ile Yunan ve Latin dilleri ve ayrıca Gotça, Keltçe, Eski Farsça, Almanca, Fransızca ve İngilizce arasındaki şaşırtıcı benzerliklere işaret etti. Örneğin anne Sanskritçe'de "matar", Latince'de "mater," eski Kelt dilinde "mathir" ve İngilizce'de "mother"dı. Jones bütün bu dillerin, şu an unutulmuş eski ortak bir dilden türemiş olması gerektiği fikrine ulaştı ve böylece sonradan Hint-Avrupa dil ailesi olarak tanımlanacak şeyi ilk tasvir eden kişi oldu. The Sanskrit Language çığır açan bir kitaptı ve Jones'un cesur (ve sonradan haklılığı anlaşılan) hipotezlerini içerdiği gibi yazarın farklı dilleri karşılaştırmak için geliştirdiği sistematik metodoloji de önemliydi. Bu yöntem sonradan başka akademisyenler tarafından da benimsendi ve böylelikle dünyadaki tüm dillerin gelişimi sistematik olarak incelenebildi.
Sayfa 329Kitabı okudu
02
"İngiliz konseyi tarafından dünya çapında İngilizce konuşulmayan 102 ülke hedef alınarak dünyadaki en güzel İngilizce kelime hakkında anket yapıldı. Sizce 1. olan kelime neydi?" Profesörün sorusuna öğrenciler "Love?", "Money?", "Boyence?" diye şaka yaparak cevaplıyorlardı ki Tan yarım yamalak dinleyerek defterine küçük parçalar halinde kelimeler karalıyordu. ...(İpucu) "Birinci gelen kelime 'mother' oldu. Herkes hem fikir, değil mi?" Mother. Öylesine karalamak için çok ağır bir kelimeydi.
“Fransızca'nın pere, mere, frere, fille'i ve İngilizce'nin father, mother, brother, daughter'ı, Acemce peder, mader, birader, dohtar'dan geliyordu.”
Reklam
M-other
İngilizcede öteki kelimesi (other), anne (mother) kelimesinin içerisine gömülüdür. Anne doğal olarak bebeğin ilk ötekisidir.
If there is one thing Voldemort cannot understand, it is love. He didn't realise that love as powerful as your mother's for you leaves its own mark. Not a scar, not invisible sign ... to have been loved so deeply, even though the person loved us is gone, will give us some protection for ever.
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.