Sevgili Meryem'im,
Dilerim bu mektup eline sağ salim geçer. Bildiğin gibi, geçen ay seninle konuşmak için Kabil'e geldim. Fakat sen benimle görüşmedin. Hayal
kırıklığına uğradım, ama seni suçlayamam. Yerinde olsam, herhalde ben de aynı şeyi yapardım. Senin tarafından sevilme, sayılma ayrıcalığını uzun zaman önce yitirdim; bunun için de sadece
Yavaşça yataktan doğruldum. Üstümde iki gün önce giydiğim kıyafetler vardı. Flagdan iki yudum aldım. Ve ayağa kalktığım zaman duvara asılı aynada kendimi gördüm. Çok kötü görünüyordum. Oysa ben dinlenmiş bir adam suratı bekliyordum. Rahatlamış. Uykudan geçmiş biri. Ama hayır, berbat görünüyordum. Eğer yüzümde tebessüm eden bir taraf görmüş
Bir gün "Biz ayrı gayrı bilmezdik. Nereden çıktı bu düşmanlıklar, nasıl bu hale geldik," diye konuşurken, bir Ermeni arkadaşımız, içime çok oturan, vicdanımı sızlatan bir söz söyledi: "Evet, siz bilmezdiniz ama biz bilirdik," dedi. Bunun ne demek olduğunu şimdi çok iyi anlıyorum. Ötekinin nasıl hissettiğinin bile farkında olamıyoruz. Kendimizden hoşnutuz, biz hiç ayrımcılık yapmadık, hiç böyle duygularımız yok diye... Ama o farkında.
Merhaba Canan, rahatsız etmediğimi ümit ediyorum, yanına geldim çünkü söyleyeceklerim var sana, bugün senelerdir bir türlü bitiremediğim bir meseleyi burada nihayet başlatmaya geldim, lafı uzatmayacağım, biliyorum ki uzatırsam sadede hiç gelemeyeceğim, ben seni seviyorum. Canan, öyle böyle değil çok seviyorum, hani derler ya "gördüğüm ilk
KOÇKAREV
Bana bak, asıl benim sana kızmam gerek. Benden, en iyi dostundan her şeyi gizliyorsun. Demek evlenmeyi düşünüyorsun ha?
PADKOLYOSİN
Bu saçmalık da nereden çıktı; aklımdan bile geçirmedim.
Dumlupınar Meydan Muharebesi'ni kazanır bizimkiler. Fatma Teyze, komutanın karşısına gelir, elinde iki tavuk. "Oğlum ben ‘Dumlupınar'ı geri alan komutana bu iki tavuğu vereceğim' diye ahdetmiştim. Sahip olduğum tek şey bu iki tavuk. Kabul etmezsin diye kesip getirdim" der. Hayrullah Fişek Paşa'nın gözleri dolar, teşekkür eder ve alır tavukları. Tavuk deyip geçmeyin, bir çatışmanın sonunda, Kazım Karabekir emir subayına "Oğlum 24 saattir bir şey yemedik galiba" der. Zabit araya taraya zorlukla bir yumurta bulur. Pişirip yedirirler generale. Bir yumurta daha yoktur.
Komutan tavukları pişirtir. Kazım Karabekir'i, Mustafa Kemal'i ve diğer tüm komutanları akşam yemeğine davet eder. Yemek gelince Atatürk sorar:
– Nereden çıktı bu tavuk?
Anlatırlar durumu. Atatürk yine sorar:
– Asker bugün ne yedi?
– Kavurga[13].
– Alın bu tavukları askere verin, bize kavurga getirin.
Komutanlar hep beraber kavurga yerler.
İşte %8 okuma yazma oranıyla bir devletin, 1923-1948 arası dünyanın en hızlı gelişen iki ekonomisinden birine sahip oluşunun sırrı.