Siyasetname'den Seçmeler
Nizâmülmülk’ün “Siyâsetnâme” isimli eseri, hemen hemen tüm Osmanlı padişahlarının yüzlerce yıl başucu kitabı oldu... Bugün bile siyasetle uğraşanların el kitabı olabilecek değerdedir... Çok geçerlidir... Çok gereklidir. (Eserin ilavesiz doğru bir nüshası, İstanbul'da Süleymaniye Kütüphânesi, Molla Çelebi kısmında 114 numarada mevcuttur.) 1.
Sayfa 398Kitabı okudu
1919 yılı Mayıs’ının 19’uncu günü Samsun’a çıktım. Ülkenin genel durumu ve görünüşü şöyledir: Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu grup, 1. Dünya Savaşı’nda yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes antlaşması imzalanmış, Büyük Savaş'ın uzun yılları boyunca, millet yorgun ve fakir bir durumda. Milleti ve memleketi 1. Dünya Savaşı’na sürükleyenler kendi hayatlarını kurtarma kaygısına düşerek memleketten kaçmışlar. Padişah ve Halife olan Vahdettin soysuzlaşmış, şahsını ve bir de tahtını koruyabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa’nın başkanlığındaki hükümet âciz, haysiyetsiz, korkak. ... Ordunun elinden silahları ve cephanesi alınmış ve alınmakta. İtilaf Devletleri, ateşkes antlaşmasının hükümlerine uymaya uygun bulmuyorlar. Birer bahane ile itilaf donanmaları ve askerleri İstanbul’da. Adana ili Fransızlar, Urfa, Maraş, Gaziantep İngilizler tarafından işgal edilmiş. Antalya ve Konya’da İtalya askeri birlikleri, Merzifon ve Samsun’da İngiliz askerleri bulunuyor. Her tarafta yabancı devletlerin subay ve memurları ile özel ajanları faaliyette..”
Reklam
Bir Kürt olarak, bir Kürt kalarak.
Said Nursi, dağılmakta olan Osmanlı devletinin başkenti İstanbul'a geldiğinde bir Kürt olarak geldi. Giyiminden fikriyatına, taleplerinden umutlarına kadar her şeyi ile bir Kürt olarak kamusal alanda kendini ifade etmeye çalıştı ve bu şekilde iz bıraktı. Kabul etmeli ki cins ve aykırı bir adamdı ve kendisine deli muamelesi yapılması son derece doğaldı. Siyaset aleminde tam bir acemiydi. Sistemi merkezinden düzeltmek için çok çabaladı. Saltanatı doğrultmaya, Meşrutiyeti yeşertmeye, hayatının amaçlarından saydığı eğitim reformunu gerçekleştirmeye çalıştı. Müslümanların dayanışma lüzmunu savundu. Bir Kürt olarak, bir Kürt kalarak. Ancak, zaman ve zemin ona yar olmadı, hayal kırıklığına uğradı. İstanbul'dan ayrıldı. Daha sonra patlak veren Dünya savaşı ve sonrasındaki gelişmeler ile değişim ümidine adres kalmaya devam eden imparatorluk devleti çöktü. Yeni bir devlet kuruldu. Kurulan yeni devlet, hem islam konusunda hem de Kürtler konusunda muhataplarına ihanet etti. Said Nursi'nin ulusal düzlemde söz ve eylem imkanı kalmadı. O da memleketine döndü.
Bediüzzaman Said Nursî
Bediüzzaman Said Nursî
Sayfa 68 - Avesta Yayıncılık
Hilafet iktidar ister. Cihanşumul iktidar Osmanlı ile tarihe karışmıştır. Hilafetin de ismi kalmıştır ve 19. yüzyıl Osmanlı hilafeti gibi bir kurumu ne İslam dünyası bir daha kurabilir, ne de dış dünya aynı şekilde kabul edebilir. .
Sayfa 101 - TİMAŞKitabı okudu
Almanlar Genelkurmay’ın her birimine nüfuz etmek konusunda da oldukça kararlıydılar; “Osmanlı Başkomutanlığındaki Kaymakam (Yarbay) Seyfi Bey askeri basın müdürü idi. Türklerde askerlik ve siyaset birbiriyle içiçe olduğundan askeri basın servisi gerçekte siyasi basın servisine bağlıydı. Eğer Türk siyasetini bizim siyasetimizle birlikte yürütebilse idik, bu durum bizim için çok faydalı olacaktı. Bununla beraber sefir von Gulmann'ın elde etmeye çalıştığı ve dikkat çekecek ölçüde başarılı olduğu Türk basınıyla siyasi çalışma birliği içinde bulunması sayesinde Türklerin askeri basın servisi ile beraber çalışmasının büyük bir önemi kalmamıştı.
Sayfa 149
Te'lif-i Mesail Şubesi, Osmanlı Devleti'nin âhir ömründe oluşturduğu ve bünyesinde zamanın hukuki ve siyasi sorunlarını çözecek ilim adamlarının görev yaptığı muazzam bir ilim merkezi idi. Bunu gören İslâm karşıtları onu kapattıkları gibi, reisini de yıllarca göz hapsinde tuttular. Bütün bunlardan sonra kimse çıkıp da, "Devletin sorunlarına, aksayan kurumlarına ulemâ İslâmi çözüm getiremedi de bundan dolayı ittihatçılar ya da başkaları batılı devletlerin hukuk sistemlerine iktibas ettiler" diyemez. Tek bir mezhepten (Hanefi) dahi dünya hukuk tarihinin en parlak eserini (Mecelle) çıkaranlar nasıl olurda çözümsüzlükle itham edilebilirler?! Ali Haydar Efendi'nin (rahimehullah) başkanlığını yaptığı Te'lif-i Mesail Şubesi, güncel meseleleri çözmede yetersiz mi kalmıştı ki, Batı yanlıları Batının kanunları'nı "kes, kopyala, yapıştır" şeklinde iktibas edip, milletin önüne sürdüler!? Elbette ki hayır. Nitekim Üstadın Te'lif-i Mesail Şubesi Reisliğini yürüttüğü yıllarda katipliğini yapan Ömer Nasuhi Bilmen'in "en ziyade Hanefi mezhebini" esas alarak telif ettiği "Hukuku İslamiyye ve Istılâhât-ı Fıkhiyye Kamusu", mükemmelliği ile devrin modern hukuk profesörlerini hayrette bırakmıştır.
Sayfa 47 - İlmî YönüKitabı okudu
Reklam
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.