Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
“ Bana bir iyilik yap da şu soru üzerinde biraz düşün: Kötülük olmasa senin iyiliğin ne işe yarardı ve gölgeler kaybolsa dünya nasıl görünürdü? Gölgeler nesnelerden ve insanlardan ötürü oluşur ne de olsa. İşte kılıcımın gölgesi. Ama ağaçların ve canlı varlıkların da gölgeleri olur. Saf ışığın tadını çıkarma fantezin yüzünden, üzerindeki bütün ağaçları ve bütün canlıları söküp atarak bütün yerküreyi çırçıplak bırakmak mı istiyorsun yoksa ? Aptalın tekisin.”
Çocukluğumdan söz etmek isterim sana, eğer sıkılmazsan. Bir gün otururuz evde, ben sana hayatımı anlatırım dakika dakika. Kaç yaşımdaysam, o kadar yıl sürer konuşmam. Çay pişiririz. Çaydanlığa su yerine votka koyarız sen dilersen. Sonra da sen anlatırsın: Sevdiğin filmleri, sevdiğin parçaları, sevdiğin canlıları, sevdiğin… hep sevdiğin şeylerden konu açarsın. Ben sıkılmam. Ben seninle sıkılmamayı seni ararken öğrendim. Seni hayal ederken keşfettim sıkılmamanın azametini. Bir insan, bir insanı sıkamaz. Bir insan canı isterse sıkılır. Hacimler açarım sana içimde, dolman için, oraya akman için. Hacimler açarsın bana; çağlayarak gelirim. Endişelenmen gereksiz, Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.
Reklam
Sevgili insan, bu uçsuz bucaksız evrende ne zaman kendini yalnız hissetsen, içinde yaşayan bu minik canlıları hatırlamanı önemle tavsiye ederim. Belki şu an yanında elini tutan biri yok ama güven bana, elinin üzerine sıkı sıkıya tutunmuş seni seven birçok minik canlı var. Dudaklarının çevresinde yaşayan ve teknik anlamda sürekli seni öper pozisyonda olanlardan bahsetmiyorum bile. Nihayetinde vücudumuz iki kısımdan oluşmaktadır. İnsan olan kısım, yani hücrelerimiz ve insan olmayan kısım, yani mikrobiyotamız. Vücudumuzu bizlerle beraber paylaşan trilyonlarca bakteri, virüs, mantar vb. mikroorganizmaların bir araya gelerek oluşturduğu yapılardan bahsediyorum. Bu minik canlılar vücudumuzun birçok bölgesinde bulunmakla beraber, mikrobiyotamızın neredeyse %95'i temel anlamda bağırsaklarımızda yaşamaktadır. Tabii buna yaşamak denirse...
“Bir an şu soruyu düşünmek zahmetinde bulun lütfen: Kötülük olmasaydı senin iyiliğin neye yarardı, gölgeler kaybolsaydı bu gezegen neye benzerdi? ... Ama sen fantezin yüzünden yerkürenin üzerinden her şeyi, ağaçları, tüm canlıları silip süpürerek, yalnızca çıplak bir ışıkla baş başa kalmak istiyorsun!” ••Mihail Bulgakov - Usta ve Margarita
Rabbim! Kainati yaratan ve onu düzene koyan Rabbim!.. En küçük canlıları dahi bir tertip üzere yaşayıp hepsinin rızkını veren ve hiçbir gün unutmaya Rabbim!.. Ey evvelkilerin ve sonrakilerin yegâne sığınağı, Cennet ile Cehennem'in; Kudüs ile Harem'in; Kâbe ile Zemzem'in Rabbi. Ey doğunun ve batının, güneyin ve kuzeyinyegâne sahibi yüce Allah!.. Ey herkesi Kendisi'ne muhtaç olup da kimseye ihtiyacı olmayan!.. Ey noksandan, kusurdan ve ayıptan münezzeh olan ulu Allah'ım. Benim rızkım ve ruhumun gıdasını aşktan eyle. Şu aşkla dolu ulu mabet hakkı için, güneş doğup battıkça bana aşk derdi ver. Dünya ile birlikte var olan şu Ka'be'nin temelleri gibi aşk binasının temellerini de benim gönlümde daim eyle. Her lahza, her an, her zaman aşk ile coşkumu arttır, özlemimi çoğalt. Aşk belâsıyla beni içli dışlı eyle ve bir an olsun beni o belâdan ayırma; ben var oldukça belâdan yüz çevirtme. Yalvardıkça ben belânın acısıyla, Sen ayrık belâlar vererek o acıyı unuttur. Bu duamı kabul eyle ey Kimsesizler Kimsesi!
Sayfa 31 - Kapı YayınlarıKitabı okudu
Şu anda belleğimi ve kalemimi bu nedenle zorluyorum, çünkü biliyorum ki böyle yapmazsam giderek hepsini kafamdan silerim. Ölüleri de, oysa bizim yaşamlarımızın yarısıdırlar, canlılarla birlikte yaşamı oluşturur onlar, birilerini öbürlerinden ayıran da belirleyen de nedir, bilinmesi kolay değildir aslında; yani, canlıları, hayattayken tanımış olduğumuz ölülerden ayırmak demek istiyorum. Ve yazmazsam giderek Oxford'daki ölüleri kafamdan silerim. Benim ölülerimi. Kendi örneğimi.
Reklam
Oxford kentindeki ikametim sona erdiğinde, herhalde, hafif bir çılgınlığın öyküsü olacağını o akşam fark ettim; orada başlayan ya da olan her şey oradaki genel çılgınlıktan etkilenmeye ya da onun rengini taşımaya mahkûm olacaktı, o nedenle aslında hiçbir çılgın yanı bulunmayan yaşamımın bütününde bir hiç olacaktı: Dağılıp gitmeye, romanlarda anlatılan öyküler ya da düşlerin hemen tümü gibi unutulmaya mahkûmdu. Şu anda belleğimi ve kalemimi bu nedenle zorluyorum, çünkü biliyorum ki böyle yapmazsam giderek hepsini kafamdan silerim. Ölüleri de, oysa bizim yaşamlarımızın yarısıdırlar, canlılarla birlikte yaşamı oluşturur onlar, birilerini öbürlerinden ayıran da belirleyen de nedir, bilinmesi kolay değildir aslında; yani, canlıları, hayattayken tanımış olduğumuz ölülerden ayırmak demek istiyorum. Ve yazmazsam giderek Oxford'daki ölüleri kafamdan silerim. Benim ölülerimi. Kendi örneğimi.
Bana bir iyilik yap da şu soru üzerinde biraz düşün: Kötülük olmasa senin iyiliğin ne işe yarardı ve gölgeler kaybolsa dünya nasıl görünürdü? Gölgeler nesnelerden ve insanlardan ötürü oluşur ne de olsa. İşte kılıcımın gölgesi. Ama ağaçların ve canlı varlıkların da gölgeleri olur. Saf ışığın tadını çıkarma fantezin yüzünden, üzerindeki bütün ağaçları ve bütün canlıları söküp atarak bütün yerküreyi çırçıplak bırakmak mı istiyorsun yoksa?
Sayfa 459 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
En azından, azıcık utanması olanlar... Mesela ünlü Rus Evrimci Oparin, hücre konusundaki gelişmelerden büyük bir endişeye kapılmış ve "Maalesef hücre, Evrim Teorisi'nin en karanlık noktasıdır..." demek zorunda kalmıştı. Bu, şu anlama geliyordu: "Biz Evrimciler, canlıların kendi kendine tesadüfen, ortaya çıktığını söylüyoruz ama, daha canlıları oluşturan tek bir hücrenin bile tesadüfen ortaya çıktığını ispat edemiyoruz! Yani kendimizi kandırıyoruz; daha fenası, sizi de kandırıyoruz! O yüzden bizi pek ciddiye almayın... Çünkü söylediğimiz şeylere biz de pek inanmıyoruz. Sadece Allah'ın varlığını kabul etmemek için, böyle şeyler söylüyoruz..." Şimdi şu yan sayfadaki resme bakın! İşte bu bildiğimiz kadarı ile bir insan hücresinin gerçeğinden çok çok çok daha basit çizilmiş resmi... Ortalama bir insan vücudunda, bundan yak- laşık, 100.000.000.000.000 (100 trilyon) tane var!
Robert Hooke'un, ölü mantar dokularındaki boş hücre odacıklarını keşfetmesinin üzerinden iki yüz yıl kadar bir zaman geçmişti ve insanoğlu, HÜCRE konusunda şu üç konudan neredeyse emindi artık: 1- Maydanozlardan, insanlara kadar her canlı hücrelerden oluşur. 2- Hücreler canlıları oluşturan en küçük yapı taşlarıdır. 3- Yeni hücreler eski hücrelerden ürer. Bu üç maddeye HÜCRE TEORİSİ adı verildi. Çünkü o zamanlar kimsenin bu iddiaları hiçbir şüpheye yer bırakmaksızın ispatlayacak imkânı yoktu...
398 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.