Gizlemeden, samimiyetsiz, yapmacık bir taklitten, soğuk sarı bir taklitten ibaret bir hayat... Her görüştüğünle müthiş bir rekabet, bir mücadele, bir düşmanlık... Hiçbir el sıkmazsın ki mümkün olsa seni bir çukura itmeyeceğine emin olasın; hiçbir ses işitmezsin ki senin arkandan en hain, en haksız bir gizlilikle bir kınamada bulunmayacağına emin olasın. Riya, alay, kendini beğenmek, bencillik bu aç kurdun elinde bütün yüz morarmış, bütün gözler bulanmış, herkesin başarısı öbürünün ayaklar altında ezilmesine bağlıymış gibi bir kıskançlık, bir kin, kimse kimseyi beğenmez, üstünden başından tutun da söylediği Fransızcaya kadar her şey alay için bir vesile olur.
Soğuk sarı bir taklitten oluşmuş bir hayat...
Reklam
MAMİK (BİLMECE)
Qesra spî, bê pencere û bê derî, Beyaz saray; penceresiz, kapısız, Tê de rûniştî ye bûkeke zerî. İçinde oturmuş sarı bir gelin kız.
Önceleri bin bir renkli bir hayat gibi görünür. Hiçbirine benzemez yüzleri var gibi gelir. Fakat o kadar tek renk... Aman ya Rabbi o kadar tek renktir! Görülen yüzler o kadar aynıdır ki, mahremiyetsiz, içtenliksiz, gösterişli bir taklitten, soğuk sarı bir taklitten oluşmuş bir hayat... Her görüştüğünle bir rekabet, bir mücadele, bir düşmanlık... Hiçbir el sıkmazsın ki, mümkün olsa seni bir çukura itmeyeceğinden emin olasın. Hiçbir ses işitmezsin ki, senin arkandan en hain, en haksız bir alayda, bir kötülemede bulunmayacağına emin olasın. İkiyüzlülük, alay, kendini beğenmişlik, bencillik... Bu aç kurdun elinde bütün çehre morarmış, bütün gözler bulanmış, herkesin başarısı ötekilerin ayakları altında ezilmesine bağlıymış gibi bir çekememezlik, bir kin... Kimse kimseyi beğenmez. Üstünden başından tutunuz da konuştuğu Fransızcaya kadar her şey alay için bir bahane olur. Zaten hep sahtekârlıktan ibaret olan paskal yüzünde, göz dudağa, dudak çeneye güler. İğrenç bir şey kısacası...
Sayfa 69
Yeraltı Câmii imam Hatibi Ali Üsküdarlı Hoca, vaktiyle Abdülhamid Han zamanında saray imamlığı yapmıştır. Onun Yüksek islâm Enstitüsü’nden talebeleri Mehmet Ali Sarı ve ismail Karaçam Hocaların naklettiklerine göre Ali Üsküdarlı Hoca, Macar Kralı tarafından bir heyet içerisinde Macaristan’a dâvet edilir. Çeşitli kültür faâliyetlerine katıldıktan sonra bizzat kral tarafından saraya çağırılır ve bâzı görüşmelerin ardından Ali Üsküdarlı Hoca’dan Kur’ân-ı Kerîm okuması istenir. O da bir aşrı-› şerîf tilâvet eder. Mehmet Ali Hoca’nın ifâdesine göre Nihâvent makâmında okunur bu aşrı şerîf. Ali Üsküdarlı, o zamanlar çok genç bir hâfızdır, kurrâdır, sesi çok güzeldir, edâsı da pek hoştur. Dolayısıyla onun okuduğu bu ilâhî kelâm, kralı öyle büyüler ki, kraliçeye dönüp bir şeyler söyler. Bu arada Kur’ân-ı Kerîm tilâvetiyle ilgili neler söylendiğini merak eden Ali Üsküdarlı Hoca tercümana: “–Kral hazretleri kraliçeye ne söyledi?” diye sorar. O da, kral hazretlerinin kraliçeye: “–Bu okunan kelâm, beşer kelâmı olamaz. Beşer kelâmı, insanı bu kadar etkileyemez...” dediğini ifâde eder.
Darendeli Mehmet efendi..
Köyde kocasından gizli un, zahire verip dükkandan öteberi almayan hiçbir kadın yoktur. Cıncık alırlar, boncuk alırlar. Üzüm alırlar, pekmez alırlar. Kızlarına çeyizlik, oğullarına kuş lastiği... Burada, kadınlarla Memed Efendi arasında değişme aracı para değil, zahiredir. Kadın para görmez. Kadına paranın gerekliliği de yoktur.
Reklam
711 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.