Kitapta, bir Filler bir de Karıncalar ülkesi var. Filler,hiç doğalarında göremeyeceğimiz kadar tembel, esrikleşmiş yaratıklar; Karıncalar ise doğalarına uygun, çalışkan, her türlü soruna karşı birikim sahibi yaratıklar olarak tasvir ediliyor. Filler, her güçlü insan topluluğunun yaptığı gibi, bir bahaneyle güçsüz görünen ama akıllı ve üretken karıncalara saldırıp kendilerine köle yapmaya çalışıyor. Buna karşı çıkan ise yalnızca kırmızı sakallı topal karınca oluyor ve Filler Sultanının elinden kurtulup dağa çıkıyor. Filler Sultanı, saldırılarla korkuttuğu karıncalardan nefsani isteklerde bulunuyor. Sultanın her isteği yerine geliyor. Ama her güç sahibi insan gibi haz odaklı yaşantısının bir gün biteceği korkusu onu mutsuz ediyor. Tahtını sağlama almak için de sürekli yöntemler geliştiriyor. Karıncaların benliklerini unutması için ana dilleri yerine filceyi öğrenmesini zorunlu tutuyor. Sonra karınca ülkelerinden "sömürücü" kelimesini kaldırıp yerine "özgürlük" kelimesini koyuyor. Bu değişikliklerin tek amacı, karıncaların hallerinden şikayet edip ana dillerinde düşünüp boyunduruk altından kurtulmalarının önüne geçmek. Filler Sultanı ve filler bir zamana kadar da karınca ülkelerini korku ile yönetiyor ve bolluk içerisinde yaşıyor. Ta ki kırmızı sakallıların içlerindeki hainleri ortadan kaldırıp tüm karıncaları yerel bir motif sayılabilecek ve karıncalara asıl benliklerini hatırlatacak türkü ile birleştirip fillerin altını oyma fikrine kadar. Burada da görüyoruz ki, milletler ancak birlik ile hareket edip akıllarını geliştirmek için okursa özgürce yaşayabilir.