Gecənin dostluğu Əzəldən mübarizə də olmuş xeyir ve şər . Gah biri olmuş şah , o biri olmuş ədabaz , gah da biri olmuş məkana sultan digəri zəlil- füqəra. Fəqət uzaq görənlərdən biri demiş deyilənlərin ən gözəlini : " ən böyük məhəbb nifrətlə başlar" . Xeyir və şər iki aşiq . Sevgiləri nifrətdən doğan. Nə qovuşa bilirlər nə yox ola
Bahtiyar'ın kabinesi, parlamento ve senato önünde yemin ediyor. Kraliyet Konseyi de kuruluyor. Şah'a artık gitmekten başka çare kalmıyor. Oyun bitti, perde kapanıyor. Gitmenin zamanı geldi. Eskiden Şah, yurtdışına çıkarken hükümet merkezinden hava alanına arabayla götürülürdü ve yolun iki yanına ellerinde bayraklarla okul çocukları
Reklam
256 syf.
·
Puan vermedi
Golloway'in Ateşle Oyunu
Yazar ateşle oynamış...ve bunu muazzam bir şölene dönüştürmüş. Adam Strand'in 39 intihar hikayesini okuyacaksınız. Bunların hepsi %100 başarılı girişim ve hepsinin sonu %100 (doğal olarak) farklı. Hikayeler müthiş. Anlatım tarzı müthiş. En kötüsü...bu girişime yatkın olanları körükleyecek derecede özendirici ve ikna edici anlatım. Bu açıdan kitap kendi benzerleri içerisinde
Sisifos Söyleni
Sisifos Söyleni
destekleyecek yan okuma için bile eşsiz bir doyum deneyimi sunuyor. Demek ki (ve zaten)
Albert Camus
Albert Camus
ne doğru söylemiş ama dedirtiyor. Tahminim; yazarın başka kitaplarını da taramanıza neden olacak derecede iştah açıcı olması. Fakat yeraltı edebiyatı sizi çekmiyorsa; '-Aman bu ne biçim, ne iç karartıcı anlatım oluş böyle...'de diyebilirsiniz. Ortası olmayan kitaplardan ya iyi ya kötü... Gene de, azıcık bile ilginiz çektiyse; bu kitap hakkında yapacağınız seçim için oynanacak kumarın fazlasıyla karşılığını verecek. Sırf sonu için bile olsa...okunmalı! tavsiyesini sonuna kadar hak ediyor.
Adam Strand'ın Otuz Dokuz Ölümü
Adam Strand'ın Otuz Dokuz ÖlümüGregory Galloway · Ayrıntı Yayınları · 2015192 okunma
Câhiliye karanlığında yaşayanlar “Zamanın bir başlangıcı var mı? Bir sonu var mı?” pek aldırış etmezlerdi. Onlara göre zaman, sadece yaşadıkları hayattı ve bu hayat onları bir yok oluşa sürüklüyordu. Onlar zamanın izafi olabileceği fikrini akıllarına getirmek şöyle dursun, zaman değirmeninde öğütülen hayatlarının toprağa karışıp son bulduğuna inanmışlardı. “Onlardan önceki bir zamanın var olabileceği” fikri de câhiliye insanları için anlamsızdı. Sanki insanoğlu hep burada yaşamıştı. Oysaki şimdi Kur’an onlara “İnsan (henüz) anılır bir şey değilken (yaratılmamışken) üzerinden uzunca bir zaman geçti.”İnsan Süresi 76/1.} diyordu. Câhiliye karanlığı içinde onlar buna anlam veremiyorlardı. “Uzun bir zaman nasıl geçmiş olabilirdi?” Kaldı ki, Kur’an bununla da yetinmiyor, öldükten sonra yaşanacak bir hayat fikrini onlara aşılamak istiyordu. Dağılıp ufalanmış kemik parçalarına dönüştükten sonra diriltilecek olmak, her şeyi maddî değer yargılarına bağlamış bir toplum için kolay kabul edilebilecek bir düşünce değildi. Câhiliye insanlarının zaten soyut olanla/gayba imanla işi yoktu. Maddî olanı hayatlarının merkezine yerleştirip yüceltiyorlar veya isteklerinin girdabına kapılıp farkında olmadan nefislerinin arzularını ilâhlaştırıyorlardı. Çünkü akıllarını kullanmak istemiyorlardı. Kur’an onlara “...Yeryüzünü ölü, kupkuru görürsün. Biz onun üzerine yağmur indirdiğimiz zaman kıpırdar, kabarır ve her türden iç açıcı çift çift bitkiler bitirir. Bu böyle. Çünkü Allah, hakkın ta kendisidir. Şüphesiz O, ölüleri diriltir ve O, her şeye hakkıyla kadirdir.”{Hac Suresi 5-6.}
400 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
27 günde okudu
ŞÜPHENİN TARİHİ, Sadık Usta
Herkes felsefe öğrenebilir; sadece araştırmak sorgulamak ve insanın en ilkel dürtülerinden biri olan merak etme dürtüsünü canlı tutmak, derinlemesine ve çok yönlü düşünme yetisine sahip olabilmek, mevcut durumu eleştirebilmek ve düşünsel çıkarımlarla bir çözüm getirebilmek ve her şeyden önemlisi de her anlatılana inanmayıp kandırılmamak adına
Şüphenin Tarihi
Şüphenin TarihiSadık Usta · Kafka Kitap · 202174 okunma
Ada'dan ayrılan son kafilelere katılanlar; baba ocakları doğup büyüdükleri evlerinin kapılarını, içlerinde kalan son umut kırıntısını koruyarak "Belki döneriz" düşüncesiyle ka- patıp anahtarı saklarlar. Ancak vapura binip Anadolu kıyıla- rına doğru ilerledikçe ve geri dönüşü olmayan yola girdikleri düşüncesi ağır basınca anahtarları çıkarıp denize atmışlar. Girit göçmenlerinin bu konuda kendi aralarındaki sohbet- lerde, anahtarı denize atmanın birçoğunun davranış biçi- mine dönüştüğü anlaşılmıştır.
Reklam
1.000 öğeden 471 ile 480 arasındakiler gösteriliyor.