Özellikle Ege'yi Akdeniz'e bağlayan ve artık bir Osmanlı eyaleti haline gelen Mısır'a yönelen deniz yolu üzerindeki Rodos'un 1522'de fethinin ardından, bu istikamette tek engel Kıbrıs olarak belirmişti. İstanbul-İskenderiye yolunun sağlıklı bir şekilde işlemesi ve emniyet altına alınması, bu dönemde Doğu Akdeniz'in uzak denizlere, özellikle Hind Denizi'ine eklemlenen coğrafyasında tek hakim devlet olma yolunda, Osmanlılar için vazgeçilmez bir gereklilik olarak gündeme gelmişti. Doğu Akdeniz bakımından Rodos'un fethi şüphesiz ilk önemli adımdı, bundan yaklaşık yarım asır sonra Kıbrıs'ın fethi, takip edilen genel siyasi stratejilerin bir bakıma nihai sonucuydu; fakat bunun aynı zamanda yeni bir başlangıç olduğu da açıktı. Nitekim bu ikinci adımı, 1660'lı yıllarda tamamlanacak olan Girit'in zaptı ile üçüncüsü izleyecekti. Böylece bir bakıma Doğu Akdeniz bütünüyle, hem suları hem de bu sulardaki kara parçalarıyla Osmanlı gölüne dönüşmüş durumdaydı.
Sayfa 302Kitabı okudu
İstanbul'un fethi için;
Türkiye Türklerinin yeryüzünde başka bir eseri olmasaydı; tek başına, yalnız bu eser şeref namına yeterdi.
Reklam
500 syf.
8/10 puan verdi
·
6 günde okudu
Konuyu mu anlatsam yoksa inceleme mi yapsam, inanın bilemiyorum. Hangi taraftan bakarsam bakarayım, net olan bir şey var; muazzam bir kurgu! Bununla birlikte, kesinlikle baştan ele alınıp düzenlenmesi ve benim gördüğüm güzellikleri başkalarının da görebilmesi için anlaşılması kolay hale getirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Zira bir tarih polisiye iç içe olmasının yanında farklı şeyler de var bu hikayede. Yani anlayacağınız sadece macera dolu bir kitap diye bakmak çok ayıp olur. Ve böyle iyi bir hikayenin heder olmasına da gönül razı olmaz. Şimdi gelelim hikayeye. 3 farklı zaman işlenilmiş lakin geçmiş zamanlar bir mektup şeklinde yansıtılmış. Olaylar aslında şimdiki zamanda gerçekleşiyor ama İstanbul'un eski tarihleriyle alakalı gerçekleşiyor. Costantinapolis ve Fatih'in fethi sonrasi dönemlerde yaşamış biri köle diğeri köle ve pek çok şeyin tuccarinin yazdığı mektuplar var. Tabii ancak sonlara doğru iki farklı dönemin ilişkisini anlayabiliyoruz. Günümüz kısmı ise, cinayet vakasiyla basliyor ve seri cinayetlere dönüşüyor. Bu cinayetler tarihi yerlerde, tarihi simgelerle yapılıyor ki katil koleksiyoncu olarak anılıyor. Peki, bu caninin derdi ne? Neden bilhassa kadınları seçiyor ya da İstanbul'un tarihine bu kadar takıntılı? İşte burada Komser Tuba ve Komser Olcay devreye giriyor ama araştırma görevlisi Asuman'in da büyük katkilariyla. Tüm bu olaylar gerçekten de İstanbul'un kirli geçmişini ortaya çıkarıyor. Ama İstanbul'un asıl sırrını çözebilecekler mi?
The Secret of Constantinapolis
The Secret of ConstantinapolisMustafa Yurttutar · Roman Yayınevi · 202424 okunma
İstanbul'un fethi sonrasında "Truva'nın intikamını Hector'un ödülü aldık." dediği pek çok tarihçi tarafından kabul edilir. Dünya savaş tarihinde ve diplomatik ilişkilerde semboller büyük bir silahtır. Bunun için de mitoloji bölgeler, anlamı olan, iz bırakmış figürler kullanılır. Fatih: "Truva'nın intikamını aldık", diyerek bunu yapmıştı.
Mevcut müfredat veya literatürümüz, dünya tarihinde bizim tespit edebildiğimiz kadarıyla 17 defa gerçekleşen gemileri karadan yürütme vakasının hepsini gerek genel kültür, gerekse müfredat anlamında bize verememektedir. Şimdi bu 17 karadan yürütme operasyonunun kimlere ait olduğuna ve kaçar defaya mahsus olduğuna odaklanalım. Tespitlerimize göre
Istanbul'un fethi
Mehmet fethin ilk günü kente bir alayla girdi. Yağmayı durdurdu. Ayasofya'ya giderek namaz kıldı, kiliseyi camiye çevirdi ve ilan etti "Bundan sonra tahtım İstanbul'dur."
Sayfa 39 - kronik yayıneviKitabı okudu
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.