Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Putperestler :(
Bir Fransız yazarın Türkiye'deki "ideolojik-politik baba" hakkındaki gözlemleri şöyle: "Atatürk portreleri her tarafta. Tek bir dükkân bulamazsınız ki cumhuriyetin kurucusu, gür kaşları ve kararlı bakışlarıyla tezgâhın arkasında yer almasın. Tek bir büro yoktur ki, onun fotoğrafı olmasın. Atatürk gerçekten Türklerin babası. Bu görüntü daha İstanbul'a giden Türk Hava Yolları uçağında başlıyor. Ön tarafta, Atatürk bir metal levhaya kazınmış olarak yolculara 'İstikbal Göklerdedir' diyor. Şehirlerde bankaların ve devlet dairelerinin cephelerinden Türk, Öğün, Çalış, Güven' diye buyuruyor. O, kimi zaman da, tepe ve yamaçlara dev harflerle yazılı sözüyle bir köy yolunun kıvrımında mevcut..."(Nokta, 8 Mayıs 1988, s. 30)
Agop Martayan
... Bu şekilde çok itibar gören Ermeni dilci, Atatürk'ün sofrasında son derece serbest davranıp konuşmuştur. Bir defasında Atatürk'ün bulunduğu sofrada bir Ermeni marşı söylemiştir. Bu marşta, Kafkas Cephesinde Osmanlılara karşı savaşan Ermeni kumandan Antranik'in de ismi geçmekte ve Antranik'e methiyeler düzülmektedir. Yüzlerce Müslüman askerin kanına giren bir Ermeninin bu şekilde methedilmesi haliyle sofrada bulunan bazı kişileri tedirgin etmiştir. Bunun üzerine Atatürk duruma müdahale eder eve Ayop'a tepki gösterenlere hitaben şöyle der: '' Bu marşla insanlar inanarak ölüme yürüdü. Saygıyla dinleyiniz.''
Sayfa 238 - Yeni NesilKitabı okudu
Reklam
TDK'nın Başuzmanı
Dil devrimcileri arasında en dikkat çekici sima hiç şüphesiz, bir Ermeni olan Agop Martayan'dır. Bu şahıs dil devriminin başından sonuna kadar her safhasında faal rol oynamış birisidir. ... Bu şekilde yurda gelen Agop Martayan'ın soy ismi bilâhare bizzat Atatürk tarafından değiştirilir ve ''Dilaçar'' soyadı verilir. Bu şahıs daha sonra ''Türk Dilinin emanet edildiği'' sayılı ve ''mümtaz'' kişilerden biri olacak ve 1979'da ölene kadar TDK'nın ''başuzmanı'' olarak vazife yapacaktır.
Sayfa 237 - Yeni NesilKitabı okudu
5816 Sayılı Kanunun Meclis Görüşmeleri
'' Hiç şüphe etmiyorum ki, böyle bir tedbir ve karar her şey ve herkesten evvel o büyük adamın ruhunu tâzip edecektir. Çünkü bu kânunla biz bilerek veya bilmeyerek, fakat mutlaka yersiz ve haksız olarak şunu demek istiyoruz ki, 'Bu memlekette Atatürk'ün mânevi varlığını ve onun eserlerini ayakta tutmak için artık zor kullanmaktan başka çâre kalmamıştır.' Bunun mânâsı budur!''
Sayfa 149 - Yeni NesilKitabı okudu
Atatürk zamanında ve daha sonra Hasan Ali Yücel ile başlatılan bazı hareketler vardı. Demokrat Parti iktidara gelmesini müteakip bunlara engel oldu. Neydi bunların en önemlisi? Tercüme. Kültürel ve bilimsel ürün yoksa en akıllıca şey tercüme yapmaktı. Rönesans da Arapça ve Yunanca eserlerin tercümeleriyle başarılı olmadı mı? Hatta Hilmi Ziya Ülken'in Uyanış Devirlerinde Tercümenin Rolü isimli çok güzel bir kitabı vardır. Çok önemli bir iştir bu. Atatürk bunu yaptırıyor. Hasan Ali Yücel de müthiş sistematize ediyor işi ve şahane bir seri başlatıyor. Sadece Batı kaynakları tercüme ettirilmiyor. Doğu eserleri de tercüme ediliyor. Mesela Mesnevi tercüme ediliyor Farsçadan. Tâberî'nin Tarih al-Rusul va al-Muluk'u (Peygamberler ve Hükümdarlar Tarihi) tarihi çevriliyor. Bütün bunlar niçin yapılıyor? Hem bilgilenelim hem de kendi dilimizle dünya klasiklerini ifade edebilir hale gelelim diye. Klasiklerden sonra Hasan Ali Yücel ansiklopediler hazırlatmaya başlıyor. İnönü Ansiklopedisi hazırlanmaya başlıyor, fakat iktidar değiştikten sonra "Neden İnönü Ansiklopedisi hazırlıyoruz, Türk Ansiklopedisi yapalım" diyorlar. 1940'larda başlayan bir iş 1983'te tamamlanabiliyor. Bu da ülkedeki potansiyelin ne kadar zayıf olduğunun, Atatürk'ten sonra işlerin nasıl yavaşladığının en açık işaretidir. Halbuki onun yaşamında hazırlanan ve tarihte tamamlanabilen ilk Türk Ansiklopedisi olan on ciltlik Hayat Ansiklopedisi'nin yayını 1932'de başlatılıp 1936'da bitirilmiştir!
General Kazım KARABEKİR (İstanbul)
Pek muhterem arkadaşlar! .. Önce şunu arz edeyim ki, Atatürk'ü tanıyan, hürmet eden ve onunla beraber hayatını idam sehpasına koymaya karar veren bir arkadaşınızı dinleyeceksiniz. (...) ... bir öğretmen, öğrencisine soruyor: "İstiklal Sava­şı'ndan kimleri tanırsınız?" Öğrenci, önce şefimizi sayıyor, benim adımı da söyleyince,
Reklam
115 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
7 günde okudu
İsmet İnönü'nün 100. yıl önce 24 Temmuz günü Lozan'da imza attığı antlaşma, üç ay sonra ilan edilecek Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu belgesidir. Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde kurulan yeni devletin bağımsızlığının ve egemenliğinin tanınmasıdır. İmzaların atılmasının üzerinden geçen bir asrin ardından "Lozan hezimet mi,
Atlas Tarih - Sayı 81 (Haziran - Temmuz 2023)
Atlas Tarih - Sayı 81 (Haziran - Temmuz 2023)Atlas Tarih Dergisi · Doğan Burda Dergi Yayıncılık · 20239 okunma
(Falih Rıfkı Atay, yine mutat zevatın başındakilerden) Atay, Atatürk'ün bir akşam sofrada Doktor Reşit Galip'in aşırı çıkışlarına dayanamayıp: "Galiba rahatsızsınız, biraz dinlenin" dediğini yazmaktadır. Bu uyarı karşısında daha da parlayan muhatabının: "Burası milletin sofrasıdır. Ben milletimin sofrasında oturuyorum." sözlerine Atatürk şu cevabı verir: "Beyefendinin hakkı var. O halde bu sofrayı terk edelim."
Sayfa 53
Atatürk'ün Sofrası (2) <Lider.>
(mutat zevat)Hasan Cemil Çambel'in 'Hatıralar'ındaki Atatürk'ün Sofrası bahsinde ilginç açıklamalar vardır. "Hikmetle realitenin kaynaştığı bir pınardı. Bir sevgi kaynaşması olduğu kadar bir akademiydi de. Çoğunca bilim, güzel sanatlar, kültür, müzik konuları konuşulurdu. Sofra yeni düşüncelerin, atılımların kaynağı, devrimlerin tersanesi, ulusal yazgının dokunduğu tezgahtı."
Sayfa 53
Atatürk'ün Sofrası
Başında bulunduğu Türk devletinin tarihsel geleneklerini de inceleyen Atatürk, Orta Asya hakanlarının, Anadolu Selçuklu sultanlarının, Osmanlı padişahlarının çevrelerinde de bilim, sanat ve yazın çevrelerinden danışmanlar bulunduğunu; bunlarla özgürce tartıştıklarını; görüşlerin, eleştirilerin, bezm denen içki meclisi ortamında daha içtenlikle dile getirildiğini biliyordu. Örneğin Selçukname yazarı İbn Bibi, Sultan Alaaddin Keykubad'ın kimi geceler vezir ve danışmanları ile içip eğlendiğini; o ortamda herkesin düşüncelerini apaçık sergilediğini; sultanın da bir bakıma temyiz ortamı olan meclislerde, kimi nasıl davranacağını ya da hangi görevi vermesi gerektiğini belirlediğini yazmaktadır.
Sayfa 52
122 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.