Diriliş neslinin damarlarındaki kanı coşturan ruh öncüsü, Üstad Sezai Karakoç’a ithaf edilen bir eser ancak bu kadar güzel olabilirdi.
Hayatımda okuduğum ilk tiyatro eserinin bir Mevlânâ güzellemesi olması ve çok kıymetli dostlarımla okumak nasıl güzel bir tevafuktur Elhamdulillah.
Herşey zıddıyla bilinir derler ya Mevlânâ ve Şems’in buluşması zıt iki kutup gibidir, biri merhamet diğeri hakikatin gazabı olan bu iki dostun yolları hakikati görünür kılmak için denk düşer. Bu yolda bizim payımıza düşen öyle güzel sahneler var ki dervişler, Çelebi Hüsameddin, Sultan Veled, Ebubekir Selebâf, Celâleddin, Settar Kulu ve niceleri kalplerimize dokunan güzel sözleriyle canlanıyor gözlerimizde..
’Kişi anlamadığı şeyin düşmanıdır.’ Şems’in Mevlânâ’daki yerini anlamayan veya anlamak istemeyen gözünü kin bürümüş halk Şems’in ölüm sahnesiyle yüreklerimizi dağlar..
“..Sen sahnenin tek aktörü olacaksın! Çünkü sen ben olacaksın! Sakalının her telinde Şems asılı bir Mevlânâ!” der ölüme yürürken
“..Sonra sen ben olunca; ben senin her kelimenden yeniden doğunca diriliş çağının amentüsü duyulacak Doğudan Batıya her bucakta, her çağda, her âvâzda..”
Ne güzel bir dost, yoldaş, derttaş bu böyle..Mevlânâ gibi ilim derdine düşmek gerekiyor demekki, aşka ulaşacak Şems gibi bir dost bulmak için. Öyle bir aşk ateşini harlarki Şems, Mesnevi ile nice ateş yakar gönüllerde Mevlânâ..
Ne çok hikâye var yazılmayı bekleyen diye başlamıştı yazarımız umuyorum ki devamı gelecektir bu güzellemelerin, mutlaka okuyun ve okutun Tâc-ı Kubbe ruhlarınızdaki özgürlüğü, aşkı ortaya çıkarsın 🕊