Gogol'un eleştirel ve sorgulayıcı bakış açısını mizahla ve taşlamalarla okuyuculara aktardığı bu kitap,
6 öyküden oluşmaktadır. Bir yandan halkın yaşamındaki zorlukları anlatırken, diğer yandan da rütbe ve paraca üstün olanların "Sen benim kim olduğumu biliyor musun?" şeklinde yaklaşımları harmanlanmış bu öykülerde. Hem dönemin Rusyası
VAKTİYLE, Yalova henüz bir ilçe iken, genç, heves-
kar ve işgüzar bir kaymakam oraya tayin olunmuş .
Vilayette resmi bir işi çıkm ş, çağrılmış , İstanbul'a
gelmiş . Sirkeci'de kaldığı otelin altındaki kıraathanede
sabahleyin, bütün İstanbul gazetelerini gözden geçirmiş. Fakat kendisinin İstanbul'a geldiğini bildiren bir
habere rastlayamamış . Bu duyarsızlığa çok canı sıkıl
mış . Sonra kalkıp, yakındaki berber dükkanlarından
birisine traş olmağa girmiş.
Berber ile kaymakam. tıraş esnasında başlamışlar
dereden tepeden. havadan. sudan konuşmaya. Kaymakam bir aralık nabız yoklamak için berbere sormuş:
"Yahu hemşehrim. duydun mu Yalova Kaymakarnı
İstanbul'a gelmiş. her halde gazeteler yarın yazarlar.."
deyince berber dudak bükmüş:
"Beyim sen deli misin? Burası İstanbul. kim sallar.
kim takar Yalova Kaymakamı·nı .. ... demiş .
•••
Bu deyim. itibarı. kıymeti ve yetkisi olmayan birilerini tarif için kullanılır.
Deyimler ve atasözlerinin ortaya cıkış hikayelerini anlatan bir kitabı uzun zamandır okumak istiyordum. Denk gelince hiç kaçırmadım bir çırpıda okudum.
Eser 7 ciltten olusuyor. Kitabı cok sevdim, dili akıcı, konuyu kısa ve öz cümlelerle anlatıyor.
_Kanatsız uçmaya kalkışma!
_Ham, pişkinin halinden anlamaz; öyle ise söz kısa kesilmelidir vesselâm.
_O, kırmızı güldür, sen ona kan deme. O, akıl sarhoşudur, sen ona deli adı takma!
_Hakiki olan vaadleri gönül kabul eder; içten gelmeyen vaadler ise insanı ıstıraba sokar. Kerem ehlinin vaadleri görünen hazinedir; ehil olmayanların vaadleri ise
Zafer Yayınları tarafından baskıları yapılan Yazar Selim Gündüzalp kaleminden Dillerde Dolaşan Deyimlerin Gerçek Öyküleri serisinin 6.ncı kitabı "Deyimler ve Öyküler - 6". Günlük konuşmalarımızda meramımızı daha iyi anlatmak için kullandığımız deyimlerin öykülerinin anlatıldığı güzel ve her yaşta kişinin okuyup anlayacağı bir kitap. Bu seride "Aç Ayı Oynamaz", "Aç Yatarım, Dinç Yatarım", Adama mı Gelir, Mala mı Gelir?", "Ağzı Ateş Püskürüyor", "Ana Hamuru Küçük Pişirir, Çocuklar Ekmeği İki Aşırır", "Anır Eşşeğim Anır, Adın Deftere Geçti", "Arada Yırtılan Bektaş Paşa'nın Şalvarı Oldu" vb. deyimler anlatışmış...
***
SULTAN AZİZ, memlekete yeni gelen yandan çarklı vapurla bir seyahat yapmak, hem de İzmit'te yeni inşa edilen av köşkünü görmek istemiş. Bir bahar sabahı vapurla İstanbul'dan hareket edilmiş. Bu geziyi' duyan yakın köy ve kasabalardan halk toplulukları, sahile akmağa başlamış. Karamürsel'den kayıklarla denize açılmışlar. Gemi İzmit açıklarına geldiği zaman öğle vakti de olmuş. Karamürsel'liler padişaha bir sepet kiraz ikram etmişler. Padişahın sofrasına gelen sepet pek makbule geçmiş. Kirazı sofrada bulunan bir tepsiye dökmüşler. İçinden dökülen kiraz, tepsiyi dolduruverince, padişah sepeti inceleyerek:
"Şu sepet ufacık tefecik görünür amma, bakın içinden bir tepsi dolusu kiraz çıktı" demiş.
***
Bu deyim, “herhangi bir şeyin küçümsendiği fakat, sonunda da mahcup olunan durumlarda" kullanılır.