Şu da unutulmamalι: Savaştιrιlan insanlar, gözleri karartιlarak yιllarca birbirleriyle vuruşturulanlar, her şeye rağmen barιştan ο kadar yana ki, devlet dur deyince, bir fırtınanın aniden bitmesi gibi savaşmayι, çatışmanιn tam ortasιnda durdurabiliyorlar. Hakem düdüğüyle biten futbol maçı gibi, tam sabah saat 11'de Birinci Dünya Savaşı bitmiş. Bir İngiliz askerinin günlüğünden:
'Όnuncu saatin son saniyesinde ateş kesildi. Bir Alman askeri savaşιn son dakikasιna kadar İngiliz cephesini makinelisiyle taradι, saatin dolmasιyla siperinden dιşarι tιrmandι, miğferini çιkardι, eski düşmanları önünde nazikçe selam verdi νe arkasιnι dönüp gitti."
Kimse bir kitap kaybetmek istemez. Bir daha okumayacak olsak da başlığında eski, belki de kaybolmuş bir duyguyu taşıyan bir kitabı kaybetmektense bir yüzük, saat veya şemsiye kaybetmeyi yeğleriz.
Siz her ne kadar aklen ve kalben Müslüman olduğunuzu, Müslüman bir kimliğe sahip olduğunuzu söyleseniz de o kimliğin ve itikadın zedelendigini fark etmiyorsunuz. İtikadınızı ve şehadetinizi her gün yeniden tazelemeniz gerekiyor; çünkü artık eski zamanlarda değiliz, her türlü araçla üzerimize saldırılıyor. Sıradanlık, bayağılık ve içgüdüsel bir seviyesizlik küçük kırıntılar halinde üzerimize boca ediliyor. Küçük olduğu için belki dikkate alınmıyor, pek görünmüyor; ama etkisi çok kuvvetli bir şekilde hissediliyor.
Peru`nun Jivaro Kızılderilileri arasında şamanlar tarafından sanrı yaratan bitkiler kullanılmasını incelemiş bulunan Harner'in kanısına göre cadıların yağlı merhemlerindeki sanrı yaratıcı etken özdek atropin idi. Atropin, adamotu, banotu, ve güzelavratotu ya da güzelhatun çiçeği gibi Avrupa bitkilerinde bulunan güçlü bir alkaloid idi. Atropin'in üstün özelliği onun sağlam deri tarafından emilebilir olmasıdır, öyle ki adale ağrılarının giderilmesi için güzelavratotundan yapılmış deri plasterlerinde bu özellikten yararlanılır. Bazı çağcıl deneyciler eski belgelerde saklanmış olan formüllere dayanarak cadıların yağlı merhemlerini yeniden oluşturmuşlardır. Almanya'da, Göttingen'de bir grup yirmi dört saat süren bir uykuya daldıklarını, bu sırada düşlerinde "çılgınca geziler, delice danslar yaptıklarını, ve ortaçağa özgü cümbüşler türünden acayip serüvenler yaşadıklarını" anlatmıştır. Yalnızca banotunun dumanlarını içine çekmiş bulunan bir başkası şöyle der "çılgınca duygular içindeydim öyle ki ayaklarım gittikçe hafifliyor, büyüyor ve vücu- dumdan ayrılıyorlardı... aynı zamanda sarhoş eden bir uçuş duygusunu yaşıyordum."
2-KÜÇÜK BİR HATA BÜYÜK BİR CEZA
Eskisi gibi aşkla bakmıyor.
Bir şeyler olmuş ama ne olduğunu bir türlü anlayamadım. Son bir haftadır huyu suyu davranışları değişti. Sevgiyle bakan gözlerinden nefret ateşi fışkırıyordu. Yüzüme bakarken boka bakar gibi tiksindiğini fark ediyorumdum.
Peki ama neden? Gayet güzel giden ilişkimize ne oldu? Onu
Fazla teferruata girmeden şurasını da işaret edeyim ki saat kadar derin şekilde olmasa bile bu benimseme ve uyma keyfiyeti bütün eşyamızda vardır.Eski şapkalarımız ayakkabılarımız elbiselerimiz gün geçtikçe bizden bir parça olmazlar mı? Onları sık sık değiştirmek isteyişimiz de bu yüzden değil midir? Yeni bir elbise giyen adam az çok beyninin dışına çıkmışa benzer kendinden uzaklaşmak ona bir değişikliğin arasından bakmak ihtiyacı yahut "Ben artık bir başkasıyım" diyebilmek saadeti.
Yarın Yok/Ayşe Kulin
Ayşe Kulin'in yazdığı otobiyografi, biyografik, tarihi romanlarını okurken heyecan ve keyifle okuduğumu hatırlıyorum. Son bir kaç yıldır tarzını değiştirerek distopik, bilim kurgu tarzında romanlar çıkarttı. Her yazar her türde başarılı olmayabilir. Ayse Kulin de bu tarz yazdığında eskiden aldığım tadı kitaplarında yakalayamıyorum.
Bu kitabında da günümüzden yüzlerce yıl sonrasındaki dünyadayız. Iklimlerin değiştiği, doğal kaynakların tükendiği, biyolojik silah olarak üretilen bir virüse çare aranmakta...
Konusu ilgi çekici ama, kurguda başarılı değil. Ayrıca kitabın başlarında gereksiz yere konulan virgüller de okurken ayrı bir rahatsızlık verdi.
Yarattığı karakterleri sevemedim. Olay örgüsündeki kopukluklar, sonunun özensizce oldu bittiye getirilmesi yüzünden kitap hoşuma gitmedi.
Nerde o eski Ayşe Kulin'in kalemi derken yazara saygısızlık etmek istemem.
Hatalarından öğren fakat sakın onları alışkanlık haline getirme.
Oysa zaman ne ki?
Saat denen aletin sürüp giden tıkırtısı mı? Günlerin geceye, gecenin güne evrilmesi mi?
Gelip geçen mevsimler mi? Ad değiştiren yıllar mı?
İnsanlık, insanlığını bilene kocaman bir ailedir.!
"Dilinize ilk geleni söylemeden önce iki kere düşünün ama aklınıza ilk gelen düşünceye güvenin, beklediğiniz mesaj size her zaman ilk düşünceyle gelecektir."
«Nora Seed ölmeye karar verişinden yirmi yedi saat önce eski püskü kanepesinde oturmuş, başkalarının mutlu hayatlarını parmağıyla kaydıra kaydıra bir şeyler olmasını bekliyordu.»