saatleri ayarlama enstitüsü'nde, eski ve yeni arasında kalmış, senkronu bozulmuş, ayarı kaçmış insanları, yani batılılaşma sürecindeki türk toplumunu görüyoruz; sembolik bir şekilde. hem tanzimat, hem de cumhuriyet döneminde yaşamış biri olarak tanpınar, toplumun o dönemdeki bocalamalarını ironik bir yaklaşımla ele alıyor. 'eski'yi tam olarak bırakamadan, 'yeni'ye saldıran fakat yeniyi de tam olarak kavrayamamış; bilinçsiz bir ret ile kabul arasında gidip gelen, şaşkın insanlar, romanda farklı kimliklerle karşımıza çıkıyor.
karakterlerin hemen hepsi abesle iştigal eden karikatürize tipler. bu garabetin baş kahramanı ise kitabın anlatıcısı hayri irdal. onun çocukluk ve gençlik yılları batılılaşma öncesi gelenekselci yapıyı sembolize ediyor. gaip alemle irtibat halinde, defineci, yarı meczup seyit lûtfullah, onunla birlikte simya işleriyle telef olan eczacı aristidi efendi, bu devrin en tipik örnekleri.
ama asıl cümbüş yenileşme hareketlerinin tekabül ettiği kişilerde: kafayı psikanalizle bozan doktor ramiz ve -benim favorim- hayri irdal'ın ikinci karısı pakize. konuşmaları, tespitleri, halüsinasyon halindeki tuhaflıkları o kadar tatlı ki...
tanpınar'ı ve eserlerini özümseyemeyenlere edebiyat ehliyetinin verilmemesi boşuna değil. bu edebî zekayla tanışmadan yazar kabul edilmek büyük eksiklik olurdu. kaldı ki günümüzde sevilen birçok yazara da ilham olmuştur tanpınar. iyi yazmanın yolu da iyi okumaktan geçiyor şüphesiz. yolu saatleri ayarlama enstitüsü'ne düşenlere selam olsun.