Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
148 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
Aklınla Kalbin Arasında Kaldıysan?
Akılla idare edilen bir sevgide hayır yoktur." (İbn Arabi, Fütûhât-ı Mekkiyye) Aklınla kalbin arasında kalmışsan kalbinin sesini dinle çünkü kalbin kendine göre sebepleri vardır akıl buna yol bulamaz
Nasihatler
NasihatlerMuhyiddin İbn Arabi · Gelenek Yayınevi · 2017142 okunma
İbn Arabî Hz, Fütûhât-ı Mekkiyye'sinde Rasûlullah (sav) için bir adı da 'müdâviü'l-külûm'dur buyuruyor, yani "yaraları iyileştiren." “Külûm” kelimesi aynı zamanda geçmiş peygamberler için kullanılan “kelime”nin kökeni olan “kelim”in (yara) çoğuludur. Buna göre müdâvi’l-külûm tüm peygamberlere verilen hikmet ve hakikatleri yani onların kelimelerini tashih etmeyi, sıhhate kavuşturmayı ifade etmektedir. Dahilek Ya Rasûlallah...
Reklam
Zekatın Sırları
Zekatın Sırları
İbn Arabî - Zekâtın Sırları "Fütûhât-ı Mekkiyye'den" Hz İsa arkadaşlarına şöyle derdi: 'İnsanın kalbi, malının bulunduğu yerdedir. Mallarınız gökte olsun ki kalpleriniz de gökte olsun'
Allah'ın evi îmandır. Bu evin sınırı kıble tarafından (yani güneyden) namaz, kuzeyden oruç, batıdan gizli verilen sadaka, doğudan ise hacdır. Böyle bir evin oturanı ise, hiç kuşkusuz mutludur. (İbn Arabî, Fütûhat-ı Mekkiyye)
Sayfa 159 - Nefes
İbn Arabî, yaratılıştaki mertebeleri ve nispetleri açıklamak için “Bütün türeyenler Allah ile âlem arasında varolmuştur” der. O, Futûhât-ı Mekkiyye isimli eserinde konuyu şöyle açıklar: Eğer durum böyle olmasaydı, “Allah, Ademi kendi suretine göre yarattı” hadisinin anlamı kalmazdı. Çünkü İbn Arabî’ye göre insan özü (ruhu) yönüyle; Allah ona kendi ruhundan üflemiş, böylece de onun zatını âlem’in hulasası (yaratılan her şeyden pay sahibi kılarak) olarak yaratmıştır. Bu yönüyle o hem yaratılan her şeyden bir özellik almış. Hem de onlardan farklılaşarak (insan-ı kâmil) biricik, kendine has farklılıkları kesbetmiştir. Bu yüzden der İbn Arabî, eğer Allah bir an insana nazar etmeseydi, bütün varlıklar yok olurdu. Burada suret ise sadece zat ve yedi nitelikten ibaret değildir. Böyle bir düşünce doğru değildir. Çünkü hayvanın da bir zatı ve nitelikleri vardır. Hayvanda canlıdır, bilendir, irade (içgüdüsel olarak) edendir, güç yetirendir, konuşandır (kendine has diliyle), duyandır ve görendir! Böyle bir durumda insanın (ilahi) surete tahsisi anlamsız hale geli.
Fütûhât-ı Mekkiyye
İlimler üç kısımdır: Birinci kısım, akıl ilmidir. Bu ilim, insanda zorunluluk hükmüyle gerçekleşen veya delilin yönünü öğrenmek tarzıyla delili incelemekle gerçekleşen ilimlerdir. Bu ilmin kuşkuları da kendi cinsindendir. Bu nedenle, nazar (teorik düşünce, araştırma) hakkında şöyle derler: ‘Bir kısmı doğru, bir kısmı yanlış!’ ikinci ilim
Reklam
Dünyaya karşı zahit olman ve kaba-saba elbiseler giymen lazımdır. Bir rivayette gücü varken güzel elbise giymeyene Allah kerem elbisesi giydirir denilir ki hadis sabittir. | Muhyiddin İbn Arabî Hz. (k.s.) Fütûhât-ı Mekkiyye 18, Sayfa 287
Sadece; doğru, daha doğru, kâmil ve daha kâmil olan vardır. Muhyiddîn İbn-î Arabî, Fütûhât-ı Mekkiyye Bu âlemde mertebe ve derecelenme vardır. Hakîkat “tek”tir, hükümler farklılık arz eder. Doğru tek değildir. Doğru; zamana göre, kişinin mertebesine göre, “hal”e göre, şartlara göre, farklılık arz edebilir. Asıl yanlış olan şey bir konuda “tek doğru budur.” iddiâsında bulunmaktır. Ancak doğruda derecelenme vardır. Bir kimse için bulunduğu şartlarda ve hâline göre doğru kabul edilen şey, başka bir kimse için kendi bulunduğu şartlara ve hâline göre doğru kabul edilmeyebilir. Yahut bir kimse için doğru diye nitelenen bir durum, ilim sâhibi ve ferâset sâhibi bir kimse için doğrulukta daha zayıf görülebilir ve bu ilim ve ferâset sâhibi olan kimse daha doğru olanı görmekte ve uygulamakta olabilir. Mertebesi düşük olan kimse (ilim düzeyi düşük ve ferâseti olmayan kimse) ise kendinden yüksek idrâke sahip kimsenin doğrusunu kabul etmeyecek ve onu yanlış yapıyor diye niteleyecektir. “Kemâlat”ta da aynı şekilde derecelenme vardır ve bu durum kaçınılmazdır. Bu durumu ancak ilimde, ferâsette, hikmette ileri düzeyde olanlar idrâk edebilir. Allah Teâlâ’dan ilmimizi artırmasını, bizi ferâset sahibi kılmasını ve hikmet verip gereğince gören, bilen, idrâk eden ve yaşayan kullarından kılmasını niyâz ederiz. Allah (c.c.) en doğrusunu bilir. Ahmet Şahin Uçar Makaleler - Sf: 353
Arzun sahih olsaydı, sana çareler gösterilirdi. İbn Arabî, Fütûhât-ı Mekkiyye
Arzun sahih olsaydı, sana çareler gösterilirdi. İbn Arabî, Fütûhât-ı Mekkiyye
Reklam
Hz.Peygamber'in adı, müdâviü'l-külûm'dur, yani 'yaraları iyileştiren'. İbn Arabî/Fütûhât-ı Mekkiyye
TEMBİH Sanatkâr sanatını nasıl sevmez ki? Biz, hiç kuşkusuz, O’nun sanatının ürünleriyiz. O bizim yaratıcımız olduğu kadar rızkımızın ve maslahadarımızın da yaratıcısıdır. Allah bir peygamberine şöyle vahyetmiştir: ‘Ademoğlu! Eşyayı senin için, seni kendim için yarattım. Senin için yarattığım eşyada kendim için yarattığım gayeyi telef A etme. Ey
Muhyiddin, Tasavvuf felsefesinin malzemesini bir çok dinlerden ve felsefelerden almış ve temeline de Şehabettin Sühreverdİ'nin Nur-Zulmet görüşünü koymuştur. Tasavvuf ile Felsefeyi uzlaştırmadaki keskin zekâsı ve pek yüksek kudretinden ötürü de o, Ele Geçmez Iksîr (Kibrît'ül-Ahmer) ve yukarıda da işaret ettiğimiz gibi En Büyük Önder (Şeyh Ekber) diye adlandırılmıştır. Beşyüz kadar eserinden, özellikle, (Fusûs Al-Hikem)i ile (Fütûhât Al-Mekkiyye) si pek namlıdır.
Sayfa 160 - Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi YayınlarıKitabı okudu
bir şair şöyle der: Ona iştiyakım ortaya çıkınca Celalinden ürperirim Bir korku değil, heybet Cemalinden gizlenirim Bütün bu sebepler insanın nefsinde azametin gerçekleşmesini sağlayan amillerdir. Hakkın müminlerin kalplerindeki azametini ise O’nun hakkındaki bilgi izhar eder. O azamet ilahi isimlerin eserlerinden ibarettir. Çünkü bir şey bu yüceltilen zata nispet edilen özelliğin ölçüşünce yüceltilir. Başka bir ifadeyle O’nun iktidarının her şeye yetmesi, dilediğini yapabilmesi, hükmünü geri çevirecek kimsenin olmayışı, emri karşısında kimsenin duramayışı nedeniyle ilahi zat yüceltilir. İlahi zat bütün bu nedenlerle arifin kalbinde zorunlu bir şekilde saygın ve azamet sahibidir. Bu azamet her kimde meydana gelirse gelsin, imandan kaynaklanan ilk azamettir. Azametin ikinci mertebesi müşahede ve vecd sahiplerinin kalplerine tecellinin izhar ettiği azamettir; bu esnada ilahi isimlerin veya hükümlerin tesirinden herhangi birisi onların akıllarına gelmez, sadece tecelli ile müşahede edenin nefsinde azamet duy334 Fütûhât-ı Mekkiyye l6 gusu gerçekleşir. Bu zatî azamet ancak Hakkı hak ile -yoksa kendisiyle değil- müşahede eden adına gerçekleşebilir.
144 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.