Ursula K. Le Guin’in 1983’te Kaliforniya Mills College’da yaptığı mezuniyet töreni konuşması:
Mills Koleji ‘83 mezunlarına bana ender elde edilen bu şansı tanıdığı için teşekkür ederim: bir topluluk önünde kadınların diliyle konuşma şansı.
Mezun olanlar arasında erkeklerin de olduğunu biliyorum ve onları dışlama gibi bir niyetim katiyen yok. Bir
𝘉𝘪𝘳 𝘥𝘢𝘩𝘢, diye düşündüm. 𝘒𝘪𝘮𝘴𝘦𝘺𝘦 𝘣𝘶 𝘴̧𝘦𝘬𝘪𝘭𝘥𝘦 𝘨𝘶̈𝘷𝘦𝘯𝘮𝘦𝘺𝘦𝘤𝘦𝘨̆𝘪𝘮. 𝘉𝘪𝘳 𝘥𝘢𝘩𝘢 𝘪𝘺𝘪 𝘺𝘰𝘭𝘶 𝘴𝘦𝘤̧𝘮𝘦𝘺𝘦 𝘤̧𝘢𝘭ı𝘴̧𝘮𝘢𝘺𝘢𝘤𝘢𝘨̆ı𝘮 𝘷𝘦 𝘺𝘢𝘳𝘥ı𝘮 𝘪𝘴𝘵𝘦𝘮𝘦𝘺𝘦𝘤𝘦𝘨̆𝘪𝘮.
Çünkü bana biraz bile değer veren insanların etrafından ölüm eksik olmuyordu. Hayat, onları benden koparmak için elinden gelen her şeyi yapıyordu. En kötüsüyse her seferinde başarılı olmasıydı. Aşk onun olsun, sevgi onun olsun. Aile ve arkadaşlık kavramlarının hepsi onun olsun. Umurumda değildi. Benim istediğim tek şey vardı.
Güç.
Bir gün kaplumbağa fille karşılaşır, fil, "Yolumdan çekil ufaklık!
Üzerine basabilirim!" diye bağırır. Kaplumbağa korkmaz ve olduğu
yerde kalır, böylece fil üzerine basar ama onu ezemez. "Böbürlenme,
Bay Fil, ben de en az senin kadar güçlüyüm!" der kaplumbağa, ama fil
yalnızca kahkahalarla güler. Kaplumbağa ondan ertesi sabah
kendisinin bulunduğu tepeye gelmesini ister. Ertesi sabah güneş doğmadan kaplumbağa tepeden aşağı nehre
doğru iner, orada gece yemeğini yedikten sonra tekrar suya dönmek
üzere olan suaygırıyla karşılaşır. "Bay Suaygırı! Seninle halat çekme
oyunu oynayalım mı? Senin kadar güçlü olduğuma bahse girerim!"
der kaplumbağa. Suaygırı bu saçma fikre güler, ama kabul eder.
Kaplumbağa uzun bir ip getirir ve suaygırına kendisi, "Hey!" diyene
kadar ağzında tutmasını söyler. Kaplumbağa tepeye çıkar,
sabırsızlanmaya başlayan fili bulur. File ipin diğer ucunu verir ve,
'"Hey' dediğim zaman ipi çekeceksin ve hangimizin daha güçlü
olduğunu göreceksin," der. Sonra tepenin yarısına kadar inip
görünmeyeceği bir yere saklanarak bağırır. "Hey!" Fil ve suaygırı ipi
çekerler, çekerler, ama hiçbiri digerini. kıpırdatamaz, ikisinin de gücü
eşittir. İkisi de kaplumbaganın kendisi kadar güçlü olduğuna karar
verir. Hiçbir zaman başkalarının sizin için yapabileceği bir şeyi
yapmayın. Kaplumbağa işi başkalarının yapmasını sağlayarak övgüyü
kendi topladı.
Dünya bizi kurtarma ve bize iyilik yapma aşkıyla dolu insanlar tarafından hep kana bulandı. Tarihteki bütün savaşları içi iyilikle dolup taşan, kendini bir dava uğruna feda ettiğini düşünen kurtarıcılar çıkardı.
Hitler Almanları, Stalin işçileri, Mao köylüleri kurtarmak için dünyayı kana buladı. Milyonlarca insan kurtarıcıların şefkat dolu
«Hanımlar saçlarını boyarlar ama köpekler kendi tüylerini kendileri boyayamazlar, onları satana düşer bu iş. Diyelim ki bir köpek çok yaşlıdır da tüyleri kırçıllaşmıştır. Siz de onu bir yaşındaki bir yavru diye satmak istiyorsunuz. Ya da köpek büyükbabadır ama siz onu dokuz aylık bir yavru diye yutturmak istiyorsunuz. O zaman toz boya alırsınız,
Kapanda Üç Kaplan’ı sözgelimi, kırk kapısının kırk anahtarını da vermiştir okura, ama hangi anahtarla hangi kapının açılacağını bilmek için önce hangi yolu seçeceğini bilen kaç okur vardır, doğrusu yanıtlanması zor. Üstelik düpedüz politik bir roman olarak da okunabilir Kapanda Üç Kaplan; Küba devriminin hemen öncesindeki Havana’yı anlatan bir roman niçin bu denli güç sökülür ve çevrilmesi de bunca zor görülür? Enis Batur, “Joyce’un Ulysses’inden sonra, hiçbir romancı bu denli özel bir dil ve bu denli yetkin bir labirent kuramaz, sanılmıştı,” diye anlatıyor Kapanda Üç Kaplan’ı. Infante’nin bir tür modern satir de sayılabilecek romanı, birbirinden farklı pek çok bölümde, bazen düzenli, bazen düzensiz iç konuşmalarla ya da kendi kendiyle konuşma biçiminde yazılmış; epeyce söz oyunu, sokak dili de taşıdığı için, çevirisi hep zor olmuş. Şiir biçiminde metinler de var, gazete kupürü ya da oyun biçiminde de; bunlar da kesmezse, kapkara sayfalara, boş sayfalara anlam vermeniz gerekecek.